5 Aralık 2010 Pazar

CHP, Sol Parti midir; Ulusal Sol ve Nasyonal Sosyalizm

60'lı yıllarla birlikte dünyada yükselen sol hareket Türkiye'de de etkisini gösteriyor, Türkiye İşçi Partisi'nin somut önerileri yaygın bir şekilde taban buluyordu. Adalet Partisi iktidarı, komünizm karşıtı şiddetli bir propaganda yürütmeye başlamıştı. Bolşeviklerle tek parti döneminde zorunlu yakınlaşmalarda bulunmuş fakat komünizme ideoloji ve uygulamaları yönünden karşıtlığı ile bilinen CHP, gerek bu yaygınlaşan sol tabanı kendine çekmek, yükselen solu tekeline alıp daima "devletle didişen" komünistleri tasfive etmek suretiyle rejimle sorunu olmayan bir sol yaratmak, üstüne AP'nin komünizm karşı propagandasından fazla yara almamak için, "ortanın solu" diye bir terim yaratacaktı. 60'ların ikinci yarısından itibaren çıkış yolu olarak görülen bu terim, Ecevit liderliğinde parti politikası olacak ve artık CHP "sol" bir parti olacaktı.

Fakat gerçekten öyle midir? CHP, sol ideoloji temelinde mi kurulmuştur? Atatürk, solcu muydu? CHP, günümüzde solcu mudur? Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, 1980'e kadar ülkede 17 seçim yapıldı, sadece 2'sinde iktidar seçimle gelip, seçimle gitti. Bu baskı ortamında, mitleştirilmiş bir Atatürk "izinde" giden tek tip halk yaratmaya çalışan cuntacıların bolluğunda, tüm kavramlar birbirine girmiş vaziyette. Seneler boyunca oluşmuş tabular bir anda yıkılmıyor, fakat biraz objektif yaklaşmaya açık kişiler için, gerek Atatürk CHP'sinde ortaya konan parti programları, uygulamalar, gerek CHP'nin muhalefette son yıllarda yaptığı icraatler ve desteklediği görüşlerden örnekler verip, bunları solun uluslararası arenadaki kabul görmüş argümanları ile karşılaştırıp, CHP'nin ne kadar sol olduğunu anlamaya çalışalım.

Solun ortak değerleri
Ne zaman CHP'nin sol olmadığına dair fikirler ortaya konsa ve solun babaları sayılabilecek düşünürlerin fikirlerinden hareketle CHP'nin bunlara ne kadar uzak olduğu söylense, Kemalist kesimden gelen tepki, "sol, komünizmden ibaret değildir" savunması oluyor. Tabi ki doğrudur, sol, komünizmden ibaret değildir. Fakat, solu sol yapan değerler vardır. Bütün sol partilerin ortak olarak benimsediği değerler vardır, sosyal demokrat, komünizm, sosyalizm ayrımları sonra ortaya çıkar, komünist ideoloji Torçkizm, Leninizm gibi kategorilere sonradan ayrılır. Nedir bu değerler? Eşitlik, adalet, özgürlük, bağımsızlık. Bu değerler, hafızalarımıza kazındığı gibi bir ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü değildir. İnsanın bağımsızlığı, insanın tam özgürlüğüdür. Sol, devleti bir baskı aracı olarak tanımlar ve bu baskının ortadan kalkması için uğraşır, ki insan tam anlamıyla özgür olabilsin. Marx dahi, devletin bir baskı unsuru olduğunu söyler, "komünist devlet" ya da "kapitalist devlet" diye ayırmaz. Devlet, halka karşı olabildiğince kısıtlanmalıdır ki halkın tabanından gelen hareketler baskı yoluyla sindirilmesin, insan, bireysel olarak özgür olabilsin. Bu bağlamda sol, insanların devlet için el ele çalışmasını savunan, bireyselliği ve sınıf ayrımını reddeden faşizmin karşısındadır. Sol, ırkçılığın ve milliyetçiliğin her türlüsüyle mücadele eder. Devletin ve ordunun, birey üstündeki otoritesini reddeder. Değişim, halk tabanından gelir ve bu değişim, halkın yararına yayılır. Yani bir partinin tepeden inme yaptığı değişim, Lenin tarafından bile olsa, sol tanımına aykırıdır.

Bir partinin sol olabilmesi için, bu değerleri benimsemesi gerekir. "Ortanın solu" olun, ne solu olursanız olun, bu değerler olmadan sol olmaz. Kemalistlerin bu değerlere değinmemesi gibi, solu tarifleri de bir garip. Sol partiler "laik, modern" iken, sağ partiler "şeriatçı, gerici". Yani ülkemizde sol, laik-laik karşıtı ekseni gibi dar bir alana sıkıştırılıyor. CHP, sol olduğunu iddia ederken MHP'den iki konuda farklı; Birincisi M ve C harfleri, ikincisi ise din konusu. MHP din konusunda muhafazakar bir rol üstlenirken, CHP ise laik tarafta. Peki, bu bir partiyi sol yapmak için yeterli mi? Milliyetçilik, militarizm, dış siyaset, Kürt sorunu, gayrimüslimlerin hakları, Kıbrıs sorunu, Ermeni sorunu, içerideki etnik unsurlar ve azınlıklar hakkındaki görüşleri gibi pekçok konuda aşırı sağcı MHP ile aynı çizgideyken, CHP sol olabilir mi? Bu konuyu açmakta yarar var.

Devletçi bir sol
Burada devletçilikten kastım, Atatürk ilkelerinin ekonomik ayağı olan devletçilik değil. Gerçi "devlet kapitalizmi" diye tarif edilen devletçilik, faşist İtalya'nın korporatizminin bir kopyası olarak aşırı sağ ideolojiden ülkemize ithal edilmiş bir ilke olsa bile, benim buradaki kastım ekonomik ilke değil, Kemalizm'in gerçek anlamda "devletçi" oluşu. Yani, Kemalistlerin kendilerini devletin koruyucusu olarak görmesi, bu paralellikte CHP'nin de, kendini devletin bekçiliğine soyunması, bunun için askeri vesayete destek vermekten çekinmemesi ve devleti, halka karşı koruması. Son yıllarda bunu kanıtlayan birkaç icraatlerine bakalım:

-CHP, 27 Nisan 2007 e-muhtırasını destekledi.
-CHP, meclis 411 milletvekilinin onayıyla başörtüsü sorunu çözülecekken, bunu Anayasa Mahkemesi'ne taşıyarak iptal ettirdi. Yani halkın seçtiği meclis iradesi, CHP'ye göre önemsizdir.
-Ergenekon'un avukatlığını yaptı, yapmakta.
-Anayasa değişikliğine hayır diyerek, yargıda asker ve elitistlerin hakimiyetinin azaltılmasına karşı çıktı.

En basidinden şöyle bir soru soralım: Bugün gidip CHP'ye bir şikayetinizi bildirseniz, bir bireysel özgürlük talebinde bulunsanız, CHP, bu isteğinizin uluslararası insan haklarına, bireysel özgürlük kavramına uygun olup olmadığına mı bakar, yoksa bu isteğinizin rejime aykırı olup olmadığına mı? Kesinlikle rejime ve Atatürk ilkelerine karşı olup olmadığına bakacaktır. Yani bu isteğiniz "devleti zayıflatma" potansiyeli taşıyorsa, buna karşı gelecektir.

Ergenekoncular, son zamanlarda bir laf attı ortaya. "Mevzu bahis vatansa, gerisi teferruattır" diye. MHP bunu afişlerinde böylece yazarken, CHP, "Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır" şeklinde değiştiriyor. Komik yanı, bu söz sanıldığı gibi Atatürk'e ait değil. Atatürkçülerin bunu öyle sanması, Atatürk'ü tanımadıklarının bir başka göstergesi. Neyse, çok da önemli değil, Kemalizmin Altı Oku yazımda söylediğim gibi, Atatürk, Şapka Kanunu arefesinde, "bazı kurbanlar verilebileceğini ve bunun önemli olmadığını" söylüyor, akabinde şapka takmayanlar "önemsiz kurbanlar" olarak idam ediliyordu. Yani "Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır" sözü Atatürk'e ait olmasa da, bu sözün "Atatürkçe" bir söz olduğunu söyleyebiliriz. Lakin işin daha vahimi, bu söz ulusalcılar tarafından "Mevzu bahis rejimse, gerisi teferruattır" şeklinde kullanılıyor ve siz "rejimi tehlikeye sokabilecek" bir talepte bulunursanız, bu talebiniz ülkede yaşayan hiç kimseye zarar vermeyecek olsa bile, "teferruat" oluyorsunuz ve tabi tutulduğunuz muamele de insan hakları ihlali değil, "teferruat" kapsamına giriyor. Bu mantığa göre, devleti kuran elitistler, birtakım hakları insanlara bahşetmiştir, bu hakların dışına çıkanlar "dahili bedbahtlar" kapsamına girer ve onların istekleri reddedilir. Yani, halka karşı, "kutsal devlet" korunur. Bu da "sol" kavramına aykırıdır çünkü sol, siyasette insanı odak noktası olarak belirler, devlete hiçbir kutsallık atfetmez, aksine, devletin baskısından insanı kurtatmayı amaçlar. Yani bu açıdan, CHP ve günümüze kadar izlemiş olduğu politikalar, sol ile taban tabana zıttır.

Sınıf farklılıklarını reddeden bir sol
Sayfa sayfa yazmaya gerek var mı bilmem, lakin solun özünde, toplumsal sınıfların analizi yatar. Sol, ezilen sınıflardan yanadır. Sınıfların varlığını inkar etmez, sadece sınıf eşitsizliğinin nasıl çözüleceği hakkında kafa yorar.

Atatürk CHP'sinin 1935 tarihli programında ise, halkçılık ilkesi altında, Türk milletinin sınıflardan oluşmadığı, tek vücut halinde olduğu belirtilmiştir. Zaten halkçılık da kabaca bu modeldir. Devletçilik de bu "sınıfsız" halkın, devletin yararına, "şef" liderliğinde, devletin tekeli altında çalışmasını savunur. Bu model de Atatürk'ün büyük dehasıyla oluşturduğu bir sistem değil, dönemin Avrupa'sında kullanılan korporatizmdir. Devlet korporatizmi, Musollini İtalya'sının, Hitler Almanya'sının kullandığı sistemdir. Yani aşırı sağla, faşizmle anılmalıdır, solla değil. Zaten bugün ırkçılara faşist yaftası yapıştırılsa da, aslında faşizm, halkı tek vücut bir yığın olarak gören, sınıf ayrımını reddeden, rekabet değil, uyum içinde, bir ulu önderin emri altında devlet yararına çalışılmasını zorunlu kılan sistemdir. Bu da halkçılık ve devletçilik sisteminin tarifi gibidir.

Nitekim yine Atatürk döneminde işçilerin sendika hakları elinden alınmış, grev ve lökavt yasaklanmıştır. Tek parti döneminde işçi sendikalarına izin verilmedi. Ne zamanki 60'lardan sonra halk bilinçlenmeye başladı, sol kesim taban buldu, o zaman CHP, sol parti olduğu iddiasını ortaya attı. Böylelikle hem devletle didişen sol örgütlerin önü kesilecekti, hem sol tabandan oy alınacaktı. Zaten CHP'nin seçimle iktidara gelişi de sadece sol söylemi zamanında oldu.

Atatürk döneminde ise devlet tekelinde olan dış ticaret sayesinde nasıl bazı kesimlerin zengin edildiği, halkın ve işçinin sömürüldüğü, sırf bu yüzden Atatürk'ün göstermelik kurdurttuğu muhalefet partisinin iktidara gelecek tabanı kucağında bulması ve halkın bu bezmişliğinin alenen ortaya çıkması anlaşılınca Atatürk'ün bu partiyi kapattığını Atatürkçü aydınlarımız söylemez. Hatta onlara göre "sınıf yoktu ki zaten canım, feodal sistem vardı, sınıflar oluşmuştu da Atatürk mü reddetti?" Yani böyle bir argüman bana "Urfa'da Oxford vardı da biz mi okumadık" ciddiyetinde bile gelmiyor.


Milliyetçi bir sol
Sol, daima ırkçılık ve faşizmin karşısında olmuştur. Milliyetçilik ise, faşist ideolojinin olmazsa olmaz direklerindendir. İnsanları birleştirici bir unsur olması, bireyselliği reddeden faşizmin kolu kanadı olmuştur. Bu bakımdan sol, milliyetçilikle daima didişmiştir.

Solun gerçekten milliyetçiliğe nasıl baktığına bakarsak, örneğin Marx'a göre, kapitalizmin, feodalizmin yerine geçmesiyle, kapitalistler, insanları merkeziyetçi yönetim etrafında bir arada tutmanın yolunu aradılar ve bunun sonucunda milliyetçilik doğdu. Gerçekten de, kapitalizmin ortaya çıkışı, kapitalist ülkelerin emperyalizm aracılığıyla diğer ülkelere müdahale etmeye başlaması, tam da milliyetçiliğin doruk noktasına çıktığı zamanla paralellik gösterir.

Yani sol ile milliyetçilik aslında zıt kutuplardadır. Lakin sol ve milliyetçiliğin, günümüze kadar yan yana anıldığı olmuştur. Buna göre, emperyalistler, kendi sömürgeci sistemleriyle diğer ülkeleri asimile etmeye çalışırken, diğer halkların buna karşı koyup kendi milli benliklerini koruma hakları vardır. Yani bir milli kültürü, etnik unsuru ya da ırkı üstün tutan sağcı milliyetçiliğin karşısında, kültürleri koruma amaçlı bir milliyetçiliktir bu. Diğer etnik grupların, halkların, ülke içindeki farklı kültürlerin ezilmesine de karşı çıkar bu sol nasyonalizm. Solun değerlerini yine bünyesinde barındırır, bireyselciliği odak noktasında tutmaya devam eder. Yani bireyselciliği reddeden, kendi kültürünü diğer kültürlerden üstün kılan, merkeziyetçi sağ milliyetçilikle alakası yoktur.

İşte bu yüzden, pekçok sol görüşlü düşünür, solcuların, milliyetçiliği tarif ederken, sağcı milliyetçilikle iç içe geçme tehlikesine dikkat çekmiştir. Mesela J. J. Schwartzmantel, bunu, "sol milliyetçi" teriminin önündeki engelleri sayarken en başa koyar. Kimi solcular ise, kendi kültürünü emperyalist güçlerden korumanın, milliyetçilik olmadığını, dolayısıyla sol milliyetçilik diye bir şeyin olmayacağını söyler.

Gerçekten de, "sol" ve "milliyetçilik" yan yana geldiğinde, sonuç çoğu kez trajik oldu. Önümüzdeki en büyük örnekler Saddam ve Stalin rejimleridir. İkisi de totaliter, milliyetçi ve asimilasyoncu olmalarına karşın, solcu olduklarını iddia etmişler, sonuç ise milyonlarca insanın ölümü ve pekçok kültürün kurutulması olmuştur. Peki "CHP'nin solu", "ulusal sol" diye tarif edilen şey, ya da anayasamızda övülen ve koruma altında olan, milli eğitim sistemimizde beynimize 5 yaşından beri sokulan "Atatürk miliyetçiliği", yukarıda tarif ettiğim, problemli bir kavram da olsa "sol milliyetçiliğe" ne kadar yakındır? Irkçılıktan ne kadar uzaktır? Sağ milliyetçilikle karşılaştırıldığında farkları nelerdir? Öncelikle milliyetçiliğin türlerini açıklayalım, sonra Atatürk dönemi uygulamalara, günümüzdeki CHP'li milletvekilleri görüşlerine ve partinin takındığı tavra bakıp, karşılaştıralım.

Ultra-milliyetçilik
Bu milliyetçilik türünün felsefesi "biz ya da onlar" propagandasıdır. Sıkı denetim altında olmadığı taktirde "bizi tehdit eden onlar" tarafından ulusun çökertileceği, bu bağlamda yurtdışına göçün olabildiğince kısıtlı tutulmaya çalışıldığı, hükümetin militarizm, popülizm yoluyla ve üretimde sıkı bir denetim yoluyla insanların milliyetçi duygularının kabartıldığı, böylece halkın, ulusal lidere sorgusuz ve sonsuz bir bağlılıkla devletin yararına çalışması sağlanan sistemlerin teşvik ettiği milliyetçilik türüdür. Faşist sistemler tarafından özellikle İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında kullanılmasıyla popülerlik kazanmıştır. Aşırı sağ milliyetçiliğe örnektir.

Ulusal Saflık (National Purity)
Bu milliyetçiliğe göre, hakim olan ulusun dışındaki uluslar, o ülkede gerçek vatandaş olarak görülmez. "Gerçek vatandaş"ların koruma altında olduğu gibi, dışlanan halklar, koruma altına alınmaz. Bu insanların akıbetleri genelde dış dinamiklere bağlı olarak değişir. Zaman zaman asimile edilmişlerdir, zaman zaman soykırıma uğramışlardır, zaman zaman ikinci sınıf haklara sahip olmuşlardır. Bazı zamanlarda, bir "anavatan miti" yaratılır ve o anavatana yerleşmek, "o ulusun hakkı" olarak görülür. İsrail hükümetinin İsrail'de yaşayan Filistinlilere bile ayrımcılık yapması, yerleştiği yerlerin işgalini, tarihin kendine verdiği bir hak olarak görmesi, buna tipik bir örnektir. Aşırı sağdır.

Etnik Milliyetçilik
"Ulus" kavramını, etnisiteye dayandırarak tarif eder. Irksal miras, ortak dil, ortak din gibi değerlerin hepsini ya da birkaçını esas alarak, bu öğeleri taşıyan insan gruplarını bir "ulus" olarak tanımlar. "Ermeni milliyetçiliği", "Brezilya milliyetçiliği", "Türk milliyetçiliği" gibi. Sağ kanattadır.

Etnosentrizm
Kelime anlamı olarak "etnik merkeziyetçilik" anlamına gelen etnosentrizme göre, bir ulus, ırk, kültür, davranış, medeniyet, dil, inanç gibi özellikleri bakımından, diğer uluslara göre üstündür ya da en azından, diğer kültürler incelenirken, bu söz konusu ulus baz alınmalıdır. Yani bu görüşe sahip insanları, uluslarını merkeze alır, diğer ulusları bu perspektiften inceler. Aşırı sağdır.

Liberal Milliyetçilik
Bu anlayışa göre ulus, ırk birliğinden ziyade, bir toprak üzerinde beraber yaşamak isteyen insanların oluşturduğu topluluktur. Etnik milliyetçiliğin karşısında olmakla birlikte, hem sağ, hem sol partiler tarafından kullanılagelmiş bir görüştür. Örneğin Britanya'daki sağ Muhafazakar Parti de, sağ denebilecek ABD'nin cumhuriyetçileri de, Kuzey İrlanda'daki Sosyal Demokrat İşçi Partisi de böyle bir milliyetçiliği savunurlar. Sol diyemesek de, yukarıdaki saydığım milliyetçilik türlerinden sola daha yakın olan ve en az tehlikeli milliyetçiliklerden biri olarak görünür. Günümüzün "ulusal solcu"ları da, Atatürk milliyetçiliğinin bu şekilde bir milliyetçilik olduğunu savunmaktadırlar, hatta MHP bile son yıllarda bunu savunuyor. Peki, Atatürk milliyetçiliği dediğimiz şey gerçekten bu mudur? Şimdi ona bakalım.

Atatürk Milliyetçiliği
Bir liderin, ya da o liderin emrindeki bir partinin herhangi bir ideolojisini anlamak istiyorsak, o liderin herhangi bir sözünü cımbızlayıp kanıt olarak kullanamayız. Önceki yazılarımda belirttiğim gibi, Atatürk'ün padişahı ululadığı, kendini hilafetin bekçisi olarak atfettiği sözleri de mevcuttur. O nedenle Atatürk'ün milliyetçiliğini anlarken, o dönemin ders kitaplarına, CHP parti programlarına, milliyetçilikle ilgili uygulamalara bakarsak daha doğru olur.

"Atatürk milliyetçiliği"nin bildiğimiz sağ, faşizmi besleyen milliyetçilikten ve ırkçılıktan farklı olup olmadığını belirlememiz için, şu soruları sormamız gerekir.

1. Atatürk milliyetçiliği, "Türk" terimiyle ırkı kastetmiş midir?
2. Atatürk milliyetçiliği, "Türklüğe" bir kutsiyet atfetmiş, onu, diğer milletlerden üstün tutmuş mudur?
3. Atatürk milliyetçiliği, Türk olmayanlara, CHP aracılığıyla, haksız uygulamalarda bulunmuş mudur?
4. Atatürk milliyetçiliği, bireyselliği reddedip, bir liderin önderliğinde kollektivizmi savunmuş mudur?

Bu sorulardan birincisine evet cevabı alıyorsak bu, yukarıda tarif ettiklerimden "etnik milliyetçilik" kapsamına, ikincisine evet cevabı vermemiz halinge "etnosentrizm"e, üçüncüsüne evet diyebiliyorsak "ulusal saflık" kavramına, dördüncüsüne evet dememiz halinde ise ultra-milliyetçiliğe girer, hepsi aşırı sağdır ve tehlikelidir. Aksine bunlara hayır cevabı verebilirsek, bu milliyetçilik, ülkenin her bireyinin elinden demokratik haklarını almayan, anayasal vatandaşlığı önde tutan ve sadece Türklüğe özgü kültürel öğeleri korumaya yönelik bir milliyetçilikse, Atatürk milliyetçiliği sola yakındır ve farklıdır diyebiliriz. Bakalım.

Ders kitapları önemlidir, çünkü ders kitapları, bir ülkedeki resmi egemen ideolojinin yansımasıdır. Bu konuyla ilgili Kemalizm'in Altı Oku adlı yazımda yaptığım alıntıları tekrar ediyorum:
"Bizim milletimiz, ‘Türk milleti’dir. Aynı soydan gelen, aynı lisanı konuşan, aynı adetlere tabi olan insan kümelerine ‘millet’ denir." Mithat Sadullah, 1927-1928 Yurt Bilgisi İlkokul 4. sınıf, s.10

Dönemin sonraki ders kitapları da hep aynı ifadeleri içermiştir:
"Türk Yurdu üzerinde yaşayan, Türk diliyle konuşan ve Türk kanını taşıyan insanların birliğine TÜRK MİLLETİ denir." T.C. Maarif Vekilliği, Yurtbilgisi Dersleri,1939. s. 13

"Bütün Türkleri bütün yüreğimle seveceğim. Çünkü hepimiz aynı kanı taşıyoruz, hepimiz aynı güzel toprakta yaşıyoruz. Aynı dili konuşuyoruz." Tezer Taşkıran, Türk Ahlakının İlkeleri, 1945, s.13

Ders kitapları dışında, bazı mesleklere alımlarda, "Türk ırkından" olma şartı aranmıştır. Söz konusu belgeleri, Kemalizmin Altı Oku yazımın "Milliyetçilik" başlığı altında bulabilirsiniz. Bunun dışında, 1940'ların sonuna kadar, Avrupa'ya okuma amaçlı gidebilmek için dahi, "Türk ırkından" olma şartı aranmıştır.

Ders kitaplarında, öğrenci ve mesleki alımlarda ırk ve kana verilen önem gibi, çıkarılan kanunlarda da bunu görebiliyoruz. 1934 tarihli İskan Kanunu'na bakalım.


Madde 4 - A: Türk kültürüne bağlı olmayanlar,
B: Anarşistler,
C: Casuslar,
Ç: Göçebe çingeneler,
D: Memleket dışına çıkarılmış olanlar, Türkiye'ye muhacir olarak alınmazlar.
Madde 7 - "Türk ırkından olmayanlar, hükümetten yardım istemeseler bile hükümetin göstereceği yerde yurt tutmağa ve hükümetin izni olmadıkça buralarda kalmağa mecburdurlar."

Madde 11 - A: Ana dili Türkçe olmayanlardan toplu olmak üzere yeniden köy ve mahalle, işçi ve sanatçı kümesi kurulması veya bu gibi kimselerin bir köyü, bir mahalleyi, bir işi veya bir sanatı kendi soydaşlarına inhisar ettirmeleri yasaktır.
B: Türk kültürüne bağlı olmayanlar veya Türk kültürüne bağlı olup da Türkçe’den başka bir dil konuşanlar hakkında harsi, askeri, siyasi, içtimai ve inzibati sebeplerle İcra Vekilleri Heyeti kararile, Dahiliye Vekili lüzümlu görülen tedbirleri almaya mecburdur. Toptan olmamak şartiyle başka yerlere nakil ve vatandaşlıktan iskat etmek de bu tedbirler içindedir.
C: Kasabalarda ve şehirlerde yerleşen ecnebilerin tutarı belediye sınırı içindeki bütün nüfus tutarının yüzde onunu geçemez ve ayrı mahalle kuramazlar.

Madde 13 - Türk ırkından olmayanların serpiştirme suretiyle köylere ve ayrı mahalle veya küme teşkil etmeyecek şekilde kasaba veya şehirlere iskânları mecburdur.


Bu konuda örnekler çoğaltılabilir. Lakin ders kitabında "Türk milletini" tanımlarken "aynı kanı taşıma" gibi bir şart öne süren, Türk ırkından olmayanları öğretmenlik, askeri baytarlık gibi mesleklere kabul etmeyen, Türk ırkından olmayan çocukları yurtdışına tahsil görmeye yollamayan, kanunlarında "Türk ırkı" ifadesini kullanmakta bir beis görmeyen Atatürk ve tek parti dönemi CHP'sinin "Türk" ile kastettiği olgunun ırktan bağımsız, anayasal vatandaşlık olduğunu söylemek doğru mudur?

Günümüze geldiğimizde, Canan Arıtman, Abdullah Gül, Ermenilere özür kampanyasını desteklediği için, "Onun ana tarafını araştırın, onda Ermenilik var ondan destekliyor." anlamına gelen ırkçı söylemlerde bulunmuş, Onur Öymen, Dersim katliamını savunmuştur. Bu insanlar, günümüzde CHP milletvekilleridir.

Kısacası, 1. sorum olan "Atatürk milliyetçiliği, Türklük ile bir ırkı kastetmiş midir?" sorusunun cevabı malesef evettir.

Gelelim ikinci soruya. Atatürk milliyetçiliği, Türklük ulusuna bir kutsiyet atfetmiş, onu diğer milletlerden üstün tutmuş mudur?

Atatürk'ün desteklediği Türk Tarih Tezi'nin odağı zaten budur. Bu tez doğrultusunda yıllarca ders kitaplarında, Türklerin ne kadar üstün olduğu, dünyaya medeniyeti öğreten ırk olduğu anlatılmıştır:

"Orta Asya’dan sel gibi akıp yayılmış olan Türk milleti, dünyanın dört bucağına medeniyet ışığını ilk ulaştıran millettir. Mağara kovuklarına sığınan insanlara, evlerde barınmağı Türkler öğretti. Yüzlerce yıl evvel Türkün yaptığı eşsiz yapılara bugün bütün dünya şaşkın şaşkın bakıyor. Bütün dünya, kumaş dokumasını, hayvan yetiştirmesini Türkten öğrendi.
Binlerce yıldan beri kuvvetimiz ve kılıcımız önünde boyun eğen insanlığa; ata binmeği, kılıç kuşanmağı öğreten gene Türktür."
T.C. Maarif Vekilliği. Yurtbilgisi Dersleri, 1939, s. 14

Dikkatinizi çekerim, bunun savunması "ümmetçilikten milliyetçiliğe geçmek için Türklüğü övmek" olamaz. Ümmetçilik propagandalarıyla yıllarca beyni yıkanmış insanlardan bahsetmiyoruz, daha beyinleri tazecik olan çocuklardan bahsediyoruz. Çocuklara, Türklerin diğer milletlere kılıçla boyun eğdirmesini övgüyle anlatan bir sistemin çarpıklığını anlamak için uzun uzun konuşmaya gerek yok.

Atatürk milliyetçiliğinin, Türklüğe ve Türk ırkına üstünlük atfettiğini, marşlarımızda, Atatürk'ün konuşmalarında, hatta yaptırdığı kafatası çalışmalarında, her yerde görebiliyoruz. Öğretmen Marşı'nda "Yer yüzünde yoktur, olmaz Türk'e denk, korku bilmez soyumuz." sözleri, gençliğe hitabede "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.", Andımız'da "Türk'üm doğruyum, çalışkanım" ifadeleri, Güneş Dil Teorisi ve Türkçe'nin yüceltilmesi, Afet İnan aracılığıyla Türk kafatası ölçümü ve "zekalarının üstün olduğunun kanıtlanması (!)" gibi pekçok icraatle, Türklerin üstünlüğüne Hitlervari bir vurgu yapılmıştır. Bu da malesef, Atatürk milliyetçiliğinin etnosentrik olduğunu gösteriyor. Yani ikinci sorumuzun cevabı da evet.

Gelelim üçüncü soruya. Tek parti döneminde, Türk olmayanlara karşı haksız uygulamalar yapılmış mıdır?

Cevabı şu, sadece Türk olmayanlara değil, Türk ve müslüman olmayanlara karşı haksız uygulamalar yapılmıştır. 1925 tarihli Şark Islahat Planı ile Türkler ve Türkmenler, Kürt bölgelere yerleştirilmiş, Kürtçe yasaklanmış, isyan bölgelerindeki kurumlara Kürt memur alımı durdurulmuştur. Ondan önce İsmet İnönü, 1925'te yaptığı konuşmada şu sözleri sarfetmiştir:

"Biz açıkça milliyetçiyiz. Milliyetçilik bizi birleştiren tek nedendir. Türk çoğunluğunun yanında diğer unsurların hiç bir etkisi yoktur. Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, Türklere ve Türkçülüğe karşı çıkanları yok edeceğiz. Vatana hizmet etmek isteyenlerden her şeyden önce Türk ve Türkçü olmalarını istiyoruz."

Senelerce süren Türkleştirme, Türk dışındaki kültürleri yok sayma, Ermenileri ülkeden silme, Zilan Deresi Katliamı, Dersim Katliamı, Kürt köylerinin yakılması, Rumları mübadele ile göçe zorlama, Türkçe dışındaki dilleri açıkça yasaklama, Arapların ülkeye girişine izin vermeme, "Vatandaş, Türkçe Konuş" kampanyası, gayrimüslimlere yönelik "Varlık Vergisi" kanunları, İskan Kanunu, Şark Islahat Planı, madde 301 gibi pekçok ırkçı uygulama, "Türk-müslüman" bir ırk yaratma projesinin açıkça kanıtıdır ki bu da "Ulusal saflık" (National Purity) tanımına birebir uymaktadır.

Günümüzde CHP'nin Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasına yönelik hiçbir söz söylememesi, Ergenekon'un avukatlığını yaparken harcadığı emeğin onda birini Hrant Dink davasında harcamaması, ana dilde eğitime şiddetli bir şekilde karşı çıkması, Kılıçdaroğlu'nun tüm referandum kampanyası süresince "Kürt" kelimesini kullanmaması gibi pekçok olay, CHP'nin "national purity" mantığında yürüdüğünün kanıtıdır ki, bu da soldan hayli uzak bir duruştur.

Gelelim son soruya ki burada sol için olmazsa olmaz bir kavramdan bahsedeceğimiz için bu soru önemli: Atatürk milliyetçiliği, bireysel değerleri geri plana itip, bir önder altında kollektif yapıya bürünmüş bir milliyetçiliği mi savunuyor?

Örneğin CHP'nin 1943 tarihli programının "Eğitimde Birlik" bölümüne bakalım:

"Türkiye, fikirde, karakterde, bedende birbirinden ayrılmaz bir surette güdülür."

Her ne kadar bu program Atatürk'ün ölümünden sonra oluşturulmuş olsa da, Taha Parla'nın dediği gibi, Atatürk de Türk milletini tek bir vücut olarak görmüştür. Zaten Nutuk'un yazılış amaçlarından biri de budur. "Biz ve onlar" ayrımı yapılmış, tüm dünyanın bizim karşımızda olduğu, milliyetçi olmadığımız takdirde ülkenin yok olacağı, yıllar boyunca tüm halka endoktrinize edilmiştir. Bu anlayışa göre, "ebedi şef", yani ulu önder Atatürk'ün izinde, sınıf ayrımı olmayan bir milletimiz vardır, bu millet de, yine CHP'nin programında belirttiği gibi "ayrılmaz bir surette güdülür." Burada milletten kasıt, tek kültür, tek parti, tek önder, tek millettir. Bireysellikten uzaktır. Aslında ümmetçiliğin farklı bir versiyonu olan bu milliyetçilik türü, aşırı sol ultra-milliyetçiliktir ve Nazi Almanya'sında, Faşist İtalya'da kullanılmıştır. Solcu olduğunu söyleyen herkesin karşısında durması gereken bir milliyetçiliktir.

Diyeceğim şu, Atatürk CHP'si olsun, günümüz CHP'si olsun, savunduğu milliyetçilik soldan oldukça uzak, etnik kimliğe dayalı, etnosentrik, saf ulus oluşturmayı planlayan ve bu bağlamda asimilasyon politikalarını savunan ultra milliyetçiliktir.

Anti-demokratik bir sol
Bu aralar Kemal Kılıçdaroğlu, "işçi, emekçi" kelimelerini sık sık kullanarak tekrar sosyal demokrat görünümüne girmeye çalışıyor. Lakin sadece işçiyi savunarak solcu olunmaz. Kürtlerin anadilde eğitim, mahkemelerde kendini anadilde savunma hakları gibi demokratik taleplerine yanıt verebiliyor mu CHP? Yoksa faşist tutumunu devam ettirip kendi vatandaşını bir tehdit olarak görüyor, Türkçe'den başka bir dile tahammül edemiyor mu? Vatandaşların başörtüsüyle üniversitelere girme talebine cevap veriyor mu? Yoksa İslam düşmanlığına devam mı ediyor? Bu arada başörtüsü karşıtlığı İslam düşmanlığı değil denemez. Bir insan benim İslam görüşüm bu diyorsa, İslam'da öyle bir şey var mı yok mu tartışması, laik bir ülkede siyasetçilere düşmez. Bu, resmen İslam düşmanlığıdır, modern laikliğe de aykırıdır.

Onun dışında, Ergenekon ve darbe avukatlığını bırakacak mı CHP? Alevilerin cem evlerinin ibadet evi olarak tanınmasının peşini kovalayacak mı? Bu ülkede yerinden yurdundan edilmiş, katledilmiş gayrimüslimlere karşı tavrı değişecek mi?

Kürtçe'yi yasaklayan, dikte ettiği gibi giyinmeyenleri astıran, ordu-millet projesini yürürlüğe geçiren, ülkede etnik temizlik yapan, gayrimüslimleri yurtlarından eden, İslam düşmanlığı yapan ve Türklere özgü bir İslam yaratan parti, Atatürk'ün CHP'sidir ve bunlar hep tek parti döneminde yapılmıştır. Bunun adı ırkçılıktır, faşizmdir. Eğer CHP sol parti olma niyetindeyse, bunlarla yüzleşmelidir.

Devrim "bekçisi", muhafazakar bir sol
Atatürk hükümeti, yaptıkları dönüşüm ve toplum mühendisliğini "devrim" olarak nitelendirmişlerdir. Bu da "CHP, sol bir partidir" diyenlerin argümanlarından biri. Lakin, Kemalist devrim, bir Marx'ın öngördüğü gibi sol devrimcilikle alakasız, hatta taban tabana zıttır. Sol devrim, halkla birlikte olur ve bir yerde donup bitmez. Devamlılık vardır. Kemalist devrim ise, Atatürk'ün Cumhuriyet ilanı ile yaptığı tepeden inme dönüşümlerdir, halkla birlikte olmamıştır ve Kemalist devrimciliğin tanımı ise "bu devrimleri korumak"tır. Bunu, 1935 yılı CHP programında görebiliyoruz:

Parti devlet yönetiminde, tedbir bulmak için derecel ve evrimsel prensiple kendini bağlı tutmaz. Ulusumuzun sayısız özverilerle başarmış olduğu devrimlerden doğan ve olgunlaşan prensiplere bağlı kalmak ve onları korumak parti için esastır.

Görüldüğü gibi, devrimciliğin tanımı, yapılan "devrim"leri desteklemek ve onları ilelebet korumaktır. Yani, muhafazakarlık. Kemalizmin tutuculuk bakımından, İslami kesimden daha katı ve değişmez olmasının nedeni budur. Çünkü değişim üzerine değil, muhafaza etme üzerine inşa edilmiştir. Bu da sol devrimciliğe zıttır.

Solu laikliğe indirgeyen bir sol
Şimdi düşünün; Milliyetçilik, devletçilik, AB karşıtlığı, darbeci tutum, ergenekon meselesinde takınılan tavır, anayasa değişikliği referandumundaki bulundukları taraf, Kürt sorunu, bu daha uzar gider. Bu konularda CHP ve MHP'nin tutumunun aynı olduğunun farkında mısınız? Değilseniz olun.

CHP'nin MHP'den ayrıldığı tek konu, din. Laik düzen eyvallah, Marx da din, kitlelerin afyonudur demiş. Lakin solculuk, "halkın kendi haklarını tayin etme hakkı"nı daima göz önünde bulundurur. CHP ise, solu "laik-şeriat" eksenine indirgiyor, sağcılara "şeriatçı, gerici" diyor, kendi de din karşıtı olduğu için bir anda sol oluveriyor. Lakin siyasi konuları tartışırken, "Türban, Kuran'da var mı?", "Rahiba kıyafetine hayır!" gibi abuk argümanlarla dini doktrinleri referans almaktan çekinmiyor. Diğer tüm konularda MHP ile kanka olan CHP, iş dine gelince, solcu kesiliveriyor. Hayır, hayır, sol, laikliğe indirgenemez, CHP'nin laikliği de faşizandır, MHP ile CHP arasında bir harf dışında fark yoktur. MHP ne kadar sağ ise CHP de o kadar sağ bir partidir.

Ulusal sol ve nasyonal sosyalizm
Bu başlığı gören Kemalistler öfkelenebilir. Lakin eminim ki çoğu nasyonal sosyalizmi yüzeysel biliyordur. Şahsen, "ulusallık (Nationalism)" terimi ile solu yan yana getirebilmeyi başarmış bu iki terim arasındaki benzerliğin, sadece kelime bekımından olduğunu düşünmüyorum. Hiçbir yorum yapmadan, nasyonal sosyalizmin temel öğelerini yazıp, karşılaştırmayı okuyucuya bırakıp yazımı bitiriyorum.

Kültürel çoğulculuk karşıtlığı
Nasyonal sosyalizm, ülkeyi tek kültür üzerine inşa eder. Egemen ulusun kültürünü diğer ulusların kültüründen üstün görür, ülkede yaşayan diğer halkların kültürel taleplerine karşı çıkar.

Globalleşme karşıtlığı
Nasyonal sosyalizmin en büyük propagandalarından birisi, globalleşmenin, ülkelerini yıkacağı yönündedir. Dünya, bu yüce devlete karşıdır ve entegre olmak, söz konusu değildir.

Bireycilik karşıtlığı
Nasyonal sosyalizm, ulusu bir vücut olarak görür. Ekonomi sistemi bile bunun üzerine inşa edilmiştir. Tek tip düşünen insanlar yaratmak için yayın organlarını ve eğitim sistemini kullanır. Farklı düşünenleri, hain olarak fişleyip, vücutta kangren olmuş uzuv misali kesip atmaktan çekinmez.

Korporatizm
Sınıf varlığını reddeden, meslak gruplarını bir vücudun parçaları gibi gören korporatizme göre halk, ulusal önderin emri altında devlete hizmet için çalışmalıdır. Bu sistemden ayrılamaz, sendika hakkı yoktur, grev ve lökavt mı? Ne hacet.

Tek Parti
Nasyonal sosyalist bir devletin tipik özelliklerinden biri, tek parti iktidarıdır. Bu parti, halka tüm haklarını bahşettiğini, halkı dış güçlerden koruduğunu ve halkın kendisine borçlu olduğunu dikte eder. Halk da, çeşitli yollarla, bu borcunu devlete öder.

Bu sistemin bizde de 20'li yıllardan 40'lı yılların sonuna kadar kullanılmadığını söylemek zor. Günümüzde de ulusal solun bu tip bir Türkiye'yi savunmadığını söylemek zor. Türk kültüründen başka kültürlerin taleplerine tahammülsüzlük, AB ve uyum yasaları karşıtlığı, bireysel haklara "Atatürk ilkelerine ve rejime aykırı" diye karşı çıkmak, özelleştirme karşıtlığı ve sınıfsal farkları reddeden devletçilik ilkesi özlemi, tek parti düzenini "zamanın gereğiydi" diye saçma sapan bir argümanla savunan ve elinden gelse o sisteme dönecek olan, karşıt görüşlerin varlığına tahammül edemeyen, BDP'nin ve AKP'nin kapanması için can atan bir "ulusal sol". Kimse kusura bakmasın, nasyonal sosyalizmle bire bir uyuyor bunlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder