Kemalistler bilirler. Atatürk'ün meşhur Bursa nutku vardır. Atatürk tarafından yapılıp yapılmadığı muallaktadır ya, ama biz yaptığını farzedelim.
Rivayete göre, Bursa Ulu Cami'de Türkçe ezan okunur. Cemaat, namaz çıkışı Evkaf Müdürlüğü'ne gidip, ezanın niye Arapça okunmadığını sorar. Malum, Türkçe Ezan yürürlüğe girip, okunması teşvik edilmemişti. Bizzat Paşa emretmişti, Arapça ezan yasaklanmıştı. Diğer "devrimler"de olduğu gibi, yenilik gelmekle kalkmamış, eskisi yasaklanmıştı. Neyse, cemaatin bu ziyareti üzerine Evkaf Müdürlüğü ne yapıyor? "Niye Arapça ezan yasak?" sorusunu soran cemaati cevapsız geri çeviriyor. Cemaat de toplanıyor, valiliğe gidiyor. Valilik telaşlanıp olayı kolluk kuvvetlerine bildiriyor. Atatürk'e de bir telgraf çekiliyor, "Ayaklanma girişimi oldu, valilik basıldı" diye. Yurt gezisinde olan Atatürk de Bursa'ya gidiyor, halbuki ortada ayaklanma girişimi falan yok. Lakin yemekte kendisine, Bursa gencinin olayı bastıracağını, ama zabıta ve adliyeye güvendiğinden ötürü bir şey yapmadıklarını söylüyor. Paşa'ya göre, bu ne büyük bir hatadır! Halbuki Türk gencinin işi, zabıta ve adliyeye bırakmaması gerekir. Derhal kalkıp bu konuşmayı yapıyor. Ne diyor Kemal:
"Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük kıpırtı ve davranış duydu mu, 'Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır' demeyecektir. Hemen araya girecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; Nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır."
Yani, günümüzün çakma solcu Kemalist gençlerinin dediği gibi Atatürk, "kalkın gençler, devrim yapın" demiyor. Kendi yaptığı Türkçe ezan, şapka kanunu, rejim değişiklikleri gibi dönüşümleri devrim olarak nitelendiriyor ve gençlerin, bunların bekçiliğini yapmasını istiyor. Örneğin, Kemalist gençler, Atatürk'ün devrimlerine aykırı bir tavırla üniversitelere başörtüsüyle girenlerin başörtülerini önce açmanız lazım. Olmazsa, taşla, sopayla, silah zoruyla. Atatürk devrimlerini zayıflatıcı nitelikte sakalla, cübbeyle, çarşafla gezen insanlarla dolu olan Fatih Çarşamba semtini basıp, gereğini yapmanız lazım. Kenan Evren yapmış zamanında, bugün polisi, jandarması bir şey yapamıyor. Niye duruyorsunuz gençler? 1955'te azınlıklara uygulanan katliam ve yağmayı yapanlar ne kadar da Atatürkçüymüş meğer!
Ahmet Kaya, "Kürtçe şarkıma klip çekeceğim, yayınlayacak bir yürekli arıyorum" dediğinde polisi beklemeden Ahmet Kaya'nın kafasına çatal fırlatanlar, Atatürk'ün Bursa nutkuna uyan "vatansever"lerdi. Öyle ya, Kürtçe'yi yasaklayan Atatürk'tü.
Bahçeli ne diyordu devlet Kandil'e operasyon kararı aldığında ve DTP'nin "Operasyon olursa iç savaş çıkar" dediğinde? "Kandil'de ne yapılacaksa, ülkenin her yerinde o yapılır." Ne kadar vatansever bir tutum. Atatürk'ün de kastettiği tam olarak bu. Ülkenin her yerindeki gençler, sokaklara çıkıp ülkesini korumalı. Kimden? "Dahili bedbahtlardan", yani bu ülkenin vatandaşlarından. Yıllardır ülkücü gençlerin Kürtlere uyguladığı şiddet Bursa nutkuyla bire bir paralel. Aynı şekilde, Onur Öymen'in Dersim Katliamı'nı savunması da. Ne büyük Atatürkçü insanlarla dolu bir ülke!
Neyse, devam edelim, ne diyor ulu önder:
"Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, 'polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir' diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, 'Demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek!'"
Yani ne diyor Paşa, adalet örgütü de öyle bir şekilde düzenlenmelidir ki, Kürtçe konuşana çatal atmak, vatandaşın örtüsüne müdahale etmek, Atatürkçülüğe aykırı insanlara fiziksel baskı uygulamak, suç kapsamına girmeyecektir. Neden? Çünkü bu fiziksel şiddeti uygulayanlar "asıl suçlu" değil. "Asıl suçlu"lar, "Arapça ezan neden yasak?" diye soranlar, Kürtçe konuşanlar, Başörtüsüyle okumak, çalışmak isteyenler, Türk olmadığını söyleyenler, ne büyük suç bunlar, yaratıcı Atatürk aşkına! Yani ülkenin büyük bir kısmı suçlu, son referandumda da bir kez daha ortaya çıktı (Boykot edenlerin de evete daha yakın olduğunu düşünürsek, hain sayısı %60'ı geçer), bunlara Kemalistlerin baskı uygulaması suç olmamalıdır. Yasalar, onları korumalıdır. Şimdi niye Kemalistlerin darbe anayasasını savunduklarını daha iyi anlıyorum.
Gerçi polisler, ülkücü gençlerin eylemlerine göz yumar. Yani polisimiz "devrim polisi" olma yolunda hayli yol almıştır, uyguladıkları orantısız güç bakımından İran devrim muhafızlarının bile gözleri yaşarıyormuş diye duydum.
Sözlerini şu şekilde bitiriyor Kemal:
"... onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, İsmet Paşa'ya ve Meclis'e telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, 'Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek benim görevimdir!' İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!"
İnanç ve kanaatleriniz, sizden farklı düşünen "gericileri" elle, taşla, sopayla, silahla bastırmayı gerektiriyorsa, geri durmayın Kemalist gençler. Aslında bu uyguladığınız şiddeti hakediyor hepsi, insan hakları diye saçma sapan bir şey çıkarmışlar, buna göre herkesin yaşama hakkı ve inancını savunma özgürlüğü varmış. Ne kadar saçma, hep Atatürk devrimlerine tehlike oluşturacak nitelikte bunlar. Haydi sokaklara, sopaları, bıçakları alın, ortam hain kaynıyor. Ata'nızın kemikleri sızlamasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder