22 Aralık 2011 Perşembe

Biber ve Milliyetçilik Gazı

İşsizsin, ya da patronunun sana sevişme teklifi yapmaması için dua ediyorsun, çıkamazsın çünkü. Veya ne bileyim günde 12 saat, saati 3 liraya eben sikiliyor, eve geldiğinde ne yemek yemeye, ne duş almaya, ne cinsel fantazi kurmaya enerjin kalmıyor. Aklından geçen mantıksızlıkları şükrederek bastırmaya çalışıyorsun.

Seni yine gazlıyorlar. Vay orospu çocuğu Fransa! Cezayir'de yaptıklarına baksın. Bizim tarihimiz temizdir. İnanmıyorsan Yusuf Halaçoğlu'na sor. Veya hicivsel bir romanda entellektüel birikimsizliğini gizlemek için mitolojik isimlerle, metaforlarla konuşan komik karakterler gibi bir bakanımız çıksın, "Kanuni'den yardım isteyen François, Sarkozy'nin kulağını çekerdi!" desin. Sana da devamlı şükretmekten daha farklı bir iş çıksın. Birkaç YouTube linkine tıkla, bir Yılmaz Özdil yazısını Facebook'ta paylaş, sinirlen, sonra şükretmeye devam et, bu sefer Türk olmanın gururuyla.

Geçmiş bana göre tüm insanlığın kurtulması gereken bir kabus. Sadece tarihten bahsetmiyorum. Bir adamın sabıka kaydı, geçmişte yaptıkları, bir kadının kaç kişiyle yattığı, bir siyasetçinin on sene önce söyledikleri, o kişinin kim olduğunu tanımlamaz. Bana göre şu andan itibaren yapmak istediklerin önemlidir, şu anda olmak istediğin kişisindir. Kaldı ki tarihten bahsediyoruz, üzerinde hiçbir kontrolünün olmadığı olaylar. Orada yapılanlardan yola çıkıp, o olayların senin milletini ve özelde senin kişiliğini tanımlayacağını düşünmek, insanoğlunun tarih boyunca düştüğü tüm mantık hatalarına tek bir cümlede ulaşma başarısıdır bana göre.

Dediğim gibi, tarihi olaylardan detayıyla bahsetmek, bu yazıyı bir belgesel metnine çevirmek istemiyorum. Sadece şu an, günümüzde olan samimiyetsizlikler ve insanların tutumu/durumu beni rahatsız ediyor. O yüzden bu yazıyı okuyanlara birkaç soru sormak istiyorum. Öncelikle, geçen haftalarda başbakanın Dersim olayları için devlet adına özür dilemesini savunanlar arasındaysanız, o olaylardan çok daha ağır götürüleri olan Ermeni olayları hakkındaki tutumunu samimi buluyor musunuz?

Bence diğer konu daha vahim. Ermeni raporlarında geçen kayıp sayısı ölenlerden ibaret değil. O yıllarda, katliamdan kurtulmak için müslüman olmuş/olduğunu iddia etmiş, dönemin iktidarı ve komutanlarının yaptıklarına karşı olan Türk komşularına sığınıp Türk gibi yaşamaya başlamış, aileleri öldürüldükten sonra Türkler tarafından, pekçoğu kimliğini dahi bilmeden yetiştirilmiş binlerce Ermeni'nin torunları şu an aramızda yaşıyor. Çekincelerinden dolayı Ermeni ve Hıristiyan olduğunu açıklayamayan, dört nesildir Türk olduğunu söyleyerek yaşamak zorunda kalmış ailesinin mecburi geleneğini sürdüren arkadaşlarım var örneğin. Türk olduğunu sanan, fakat soy ağacını araştırdığında büyük büyük dedelerini toplu Ermeni mezarlarında bulan insanlar var son zamanlarda. Görece özgürleşen koşullardan cesaret alıp Ermeni olduğunu "itiraf" edenler var. Kimliğini açıklayamayan binlerce gayrimüslim var. Bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gelelim Fransa'nın tutumuna. Fransa hükümeti, kendi çıkarına göre hareket etti. Orta ve uzun vadede getirisi ne olur, bilmem. Zaten umrumda da değil. Açık konuşayım, sadece kendi ırkından ve dininden bir grup insanın yaptıkları bahane gösterilerek, o grup ile ırk ve din haricinde hiçbir ortak noktası olmayan binlerce insanın topraklarından sürülmesine, mallarının yağmalanmasına, öldürülmesine, aç bırakılmasına, işkence edilmesine, yani bir trajediye, siyasetçilerin çıkıp da "soykırım dersek Türkiye ile ilişkilerimiz ne olur?" diye hesap kitap yapması, bir devlet suçunun, insanlık ayıbının uluslararası ilişki meselesine döndürülmesini hazmedemiyorum. Ne yazık ki, bu hep böyle işledi. Batı ülkeleri, özellikle Amerika, daima soykırım kartını cebinde tutar, Türkiye devleti de milyonlarca vatandaş işsizken, onlardan aldığı vergilerle Amerikan tarihçileri sessiz tutmak için milyarlarca dolar akıtır. İnsan bedeni üzerinden ticaret.

Fakat siyasetçilerin oyununu siyasetçilere bırakmayarak en büyük zararı kendimize veriyoruz. Tencere dibin kara, seninki benden kara. Fransa Cezayir'i sömürdü, Amerika kızılderilileri kesti. Tamam, tüm bunlar oldu da, Osmanlı İmparatorluğu'nun ve Türkiye Cumhuriyeti'nin yaptıklarını aklamaz ki bu. Bana göre, Ermeni soykırımını inkar etmek, veya buna haklı nedenler gösterip, "şu şu nedenlerimiz vardı, soykırım tanımının şurasından şurasından da kırparsak yapılanlar meşrudur ve soykırım değildir." demek, bugün de aynı şey olsa aynısının yapılması gerektiğini, Türkiye'deki Kürtleri Kuzey Irak'a sürmeyi savunmakla aynı şey değil midir? Devletçilik, şovenizm, ulusalcılık adı altında ırkçılık değil midir? Yoksa yapılanlara hangi sıfat taktığınız umrumda olmaz, beni rahatsız eden tek şey, o olayları yorumlarken, dünya görüşünüz hakkında burnuma gelen pis kokular. Bu ülkedeki binlerce gayrimüslimin baskı altında hissetmesinin nedeni de bu Türk-İslamcı dünya görüşü. Bu noktada da başka birkaç sorum var: Fransa'nın soykırımı inkar etmeyi suç olarak kabul etmesini düşünce özgürlüğüne ket vurmak olarak görüyorsanız, Ermeni soykırımını inkar etmemenin Türkiye'de suç olması hakkında ne düşünüyorsunuz? Neden hala televizyonlarda, Ermeni soykırımının önüne "sözde" kelimesi koymak gereği duyuluyor? Türkiye'de yaşayan vatandaşlar olarak, Fransa'yı protesto etmek yerine, kendi içimizde bunu düzeltmemiz gerekmez mi? Bu parlamentolardaki tiyatrolara gülüp, siyasetçilerin bir trajediyi ne olarak adlandırdıklarının önemsizliğini farkedip, toplum bireyleri olarak çoktan halklararası barışı sağlamış olmamız gerekmez miydi? Sakisyan-Gül arasındaki ilişkiye bakarak Ermeni olaylarına ve Ermeni insanlarına bakış açınızı şekillendirmek ne kadar mantıklıdır?

Yazıyı birkaç hatırlatmayla bitireyim. Pekçok ülkenin, özellikle gelişmiş ülkelerin tarihi kanlıdır. Hatta idealist bir açıdan bakarsak, herhangi bir toprak parçasını bir millete atfetmek de, şu oturduğum evin tapusunun olması da zorbalıktır, kaldı ki insan gücünü, doğal kaynakları sömürmeden, gaspetmeden gelişmenin mümkün olmadığı bir dünyada alabildiğine gelişmiş ülkelerden bahsediyoruz. Sanayi Devrimi de, Fransa Devrimi de, Avrupacı tarihçilerin bakış açıları aksine, dünyaya geri dönüşü zor zararlar getirmiştir. Cumhuriyet rejimler, anayasal monarşilerin allanıp pullanmış versiyonundan ötesi değildir. Avrupa da, Avrupa Birliği'nin kurulmasından sonra bile, öyle cennetvari bir yer olmamıştır. Pekçok özgürlük, kapitalist iktidarların vermek zorunda kaldığı tavizlerden ibarettir. O yüzden özgürlük anlayışımızı Avrupa Birliği kriterlerine göre şekillendirmek nasıl yanlışsa, kendi ülke tarihimizi aklamak adına Çeçenleri, Kızılderilileri, Cezayirlileri, Kızılderilileri gündeme getirmeye de tu quoque denir. Soykırım var diyemiyorsun, Suriye'ye bok atan başbakanın hükümetinde bir yürüyüş yapmaya kalksan hastanelik oluyorsun, hapishaneleri tutuklu gazetecilerle dolmuş, kirli havası yakılan kitapların dumanları ve biber gazıyla daha da kirletilmiş, işsizinin ve açının çalışanından çok olduğu, asıl zenginlerinin ise çalışmayanlar olduğu kalabalık, yapış yapış bir şehirde yaşıyorsun. Şehrin 20 milyon nüfusa gidiyor, tek çaresi nefes aldığımız arazilere de beton dikmek ve yeni çılgın projeler. Kömür santrali istemeyen köylüye uygulanan vahşeti medya göster(e)miyor. Doğuda iç savaş var ve kendi insanımızla bu savaşın nedenini tartışamıyoruz. Banu Güven tek tabanca gazetecilik yapmak durumunda kalıyor. Sen, Hrant Dink'in davasını sürekli gündeme getiren gazetecilere "Ermeni yalakası" gözüyle bakarken, Ogün Samast tahliye oluyor, "hepimiz Ermeni'yiz" diyen o "lanet" azınlık olmasa adam devlet tarafından alenen kahraman ilan edilecek. Bir kişiye sayın demek, kitabında Kandil yerine Qandil yazmak seni hapishaneye götürüyor. Hala tek derdin Fransa ve "Türkiye üzerinde oynanan oyunlar" mı?

Bir tu quoque da benden gelsin o halde. İrtidad etmek, yani önceden ailesinin müslüman olması veya kendi rızasıyla müslüman olmuş birinin sonradan müslümanlıktan çıkması Malezya, Ürdün, Fas'ta kırbaç, çocuğun velayetini mürtedin elinden alma, evliliği feshetme, hapis ve para cezasyla, İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Somali, Mısır, Pakistan, Yemen, Katar, Moritanya, Nijerya, Suriye, Sudan ve Afganistan'da ise idamla cezalandırılıyor. Madem hümanizmden, Cezayir'den, özgür düşünceden bahsediyoruz ve illa ki Türkiye'deki sorunları unutmak adına başka ülkelere saracağız, protesto etmeye buradan, salt düşünce suçlarına 21. yüzyılda uygulanan fiziksel cezalardan başlamak daha samami olacaktır gibime geliyor.

Not 1: Önce sen samimi ol da alakasız bir yazının sonuna islamofobi sıkıştırma diyenlere selam olsun.

Not 2: Uzun süredir yazamıyordum. Yukarıda bahsettiğim günde 12 saat çalışan adamdan daha meşgul durumda olduğumu söyleyebilirim.