2 Nisan 2011 Cumartesi

Evlilik ve Anarşizm

Geçenlerde yeni tanıştığım biriyle ilişkiler hakkında konuştuk. Kendisi evliydi. Ben ise bana evliliğin bana birkaç sene öncesine kadar nasıl yakın geldiğini ve evlilik fikrinden her geçen yıl uzaklaştığımı anlattım. Yine de her ilişkide evliliğe kendimi bir adım yakın hissettiğimi itiraf ettim (Sonrasında evlenme düşüncesinden iki üç adım uzaklaşsam ve bu grafik istikrarlı bir şekilde aşağı inse de). Sonra konu politikadan açıldı. Kendisinin kemalist olduğunu öğrendim ve tipik bir kemalistten almaya alışkın olduğum "Atatürk'ü sever misin?" sorusu gecikmedi. Anarşist olduğumu ve hiçbir devlet adamını sevmediğimi söyledim. Biraz alaycı bir tavırla, "evlenmeyi düşünüyorsun, nasıl anarşistsin sen?" diye sordu.

Bir anarşistin evlenmesi, o kişiyi anarşizmden aforoz eder mi? Bu yazıyı yazmama sebep olan işte bu sorudur.

Öncelikle bu soruya cevap verirken, anarşizmde olmazsa olmaz amaçlarla, sembolik prensipleri birbirinden ayırmamız gerektiğini düşünüyorum. Anarşizmde olmazsa olmaz ilkeler (Veya ulaşılmaya çalışılan amaçlar) nelerdir? Herhangi bir öncelik sıralaması olmadan kabaca yazarsak, devrim, devlet karşıtlığı, katılımcılık, çevrecilik, eşitlik, karşılıklı yardımlaşma, sınıfsızlık, özgürlük, hiyerarşi karşıtlığı gibi ilkelerden bahsedebiliriz.

Bunların içinde bakıldığında gerçekten de, eşitlikten hiyerarşi karşıtlığına, devlet karşıtlığından özgürlüğe tutun, evlilik kavramıyla hem teoride hem pratikte çelişen ilkeler mevcut. Evlilik bir kurum. Daha kötüsü, sınırlarını dinlerin ve dinlerde hayat bulan devletin belirlediği bir kurum. Pekçok ülkede evlilik demek, karşı cinsten biriyle evlenip, klasik cinsel rollerinizin olduğu bir kuruma adım atmaya zorlanmanızdır. Temelinde aşk yatmaz, "aşk için evlilik" çok çok yeni bir konsepttir. Temelinde aileler arası akrabalık bağı kurmak ve kadını ebeveynlerinin malı olmaktan çıkarıp, kocasının malı yapmak yatar (Bakara Suresi 228. ayet: Boşanma hakkını erkeğe verir ve aile içinde erkeği kadına otorite kılar), ve bu akrabalık kurma işi, genelinde çekirdek aile kavramı, zaten özel mülkiyet yaratıldıktan sonra ihtiyaç duyulmuş bir olgudur. O yüzden çok yakın bir tarihe kadar evlilik sadece bir "iş" olarak algılanırdı. Günümüzde de bundan koptuğumuz söylenemez. Çoğu batı ülkesinde dahi evlilik, evlenmeden edinilemeyen sosyal haklardan yararlanmak için bir anlaşmadan ötesi değildir. Yani, devletin ve kültürlerin bireylere dayattığı bir kurumdur evlilik. Farkındayım ki bunu okuyan pekçok kişi de "hayır, ben düzenli bir aile kurumu kurmak istiyorum, bana baskı kuran ve dayatan yok" diyecektir. İşte o noktada benim şu görüşüm devreye giriyor: İlk olarak "aile kurmak", doğduğumuzdan beri bizlere bir hedef olarak dayatılan bir olgu. Yani böyle bir kurum kurma isteği içgüdülerinizden ve doğanızdan değil, kültürünüzden kaynaklanıyor. İkincisi, birisiyle aile kurmak için ilişkinizin meşruiyetini ne ailenize, ne de devlete bir kağıtla kabul ettirmeniz gerekmiyor. Bu, açıkça bir baskıdır. Özellikle kadınlar, bebeklikten beri, evlenmelerinin asıl amaçları olması konusunda şartlandırılıyorlar. Aileden, öğretmenlerinden aldıkları eğitimleri, kültürleri bunun üzerine kurulu. Sevdikleri insandan "benimle evlenir misin" sorusunu duymak, o asıl amaca ulaşacma sevincini yaşamak, küçücük çocukken beyinlerine işlenmiş olan bir durumun patlaması aslında.

Evliliğin aşkla olan boyutuna gelince, bu konuda Emma Goldman'ın şu sözüne imzamı atarım: "Aşk ve evliliğin hiçbir bağı yoktur; Onlar birbirine iki zıt kutup kadar uzaktır ve hatta birbirinin hasmıdırlar. Tabi ki bazı evlilikler aşkın sonucudur. Fakat bu, aşkın kendisini evlilikte ispatladığı için değildir, bunun sebebi, içimizden pek az kişinin gelenekleri terkedebildiğindendir." Aşk, dünyadaki herşeyin aksine, satın alınamaz, fethedilemez, tabu dinlemez, anlaşmaları yırtıp atan, insanı karşısında aciz bırakan, bir dilenciyi krala dönüştürebilen bir olgudur. Eğer aşk toprağı verimli ise, evlilik gibi devletin ve cami veya kilisenin afyonu halindeki bir sözleşme, o topraktan meyve çıkarmaz. Yani bir insana sevginizi ispatlamanızın yolunun evlilik olması gerekmiyor. Yukarıda da belirttiğim gibi, evlilik ve aşk çok yakın tarihe kadar beraber anılmazdı. Zaten evlilikleri aileler, kabileler arasında kararlaştırılır, gençlerin "evlendikten sonra birbirini seveceği" düşünülürdü. Halbuki bu, sevgi değil, birbirine alışmaktır.

Benim idealimdeki dünya düzeninde evlilik yok. Tabi ki aşk ve sevgi var (Libidinal üretimin dünya düzeniyle ilgisi çok fazla yoktur), fakat ilişkiler, dinin ve devletin baskısı olmadan yaşanmalı. Şunu da eklemeliyim ki hiçbir insan tek eşliliğe de zorlanmamalı. Bu size sapkınlık olarak gelebilir ama yetiştirilme tarzımızın bir ürünüdür (Kıskançlık ve sahiplenme güdülerimizin de yardımıyla), fakat bir çift, öyle yaşamayı gönül rızasıyla uygun görüyorlarsa, "açık ilişki" içinde ikincil veya üçüncül kişilerle de beraber olabilmelidir. Aynı şekilde, eşcinsellerin ilişkileri de garipsenmemeli, günümüzde aykırı görülen yaşam tarzları serbest bırakılmalıdır. Yani toplumsal nefret elimine edilmelidir. Yani tüm bunları sağlayan bireylerin kendisi olmalıdır. Bu da devlet ve dini baskıların olmadığı bir toplumda sağlanabilecek bir düzendir. Bu düzende de evliliğe gerek kalmaz.

Ki günümüzde dahi, evlenmenin "gerekli" olduğunu düşünmüyorum. Aksine, geleneksel çekirdek aile kurumu, insanların toplumsal olarak kollektif bir halde yaşamasının önündeki engellerden birisi. Evlilik, devletin elinde, normlara uyan bireyler oluşturma yolunda biçilmiş kaftan bir araçtır. Bu yüzden devletler, normlara uygun evlilikleri teşvik eden politikalar güderler. Örneğin bir toplumda bir kadının birden çok erkekle evlenmesi normlara uygun olabilir, tam tersi bir erkeğin birden çok kadınla evliliği normal karşılanabilir. Ya da ülkemizdeki gibi tek eşli heteroseksüel evlilikler doğal karşılanırken, eşcinsel evlilikler, devlet tarafından sapkınlık olarak görülür ve yasaktır. Evlilik, bireyleri toplumun normlarına uydurma konusunda bir araç olduğu için, tüm evlilik türlerine izin veren bir devlet yoktur. Halbuki evliliğin tanımı bir kadının bir erkekle aile kurması için imzalanan sözleşme değildir. Evliliğin tanımı geniş ölçüde, bir ya da  birden çok kadının veya bir ya da birden çok erkeğin, bir ya da birden çok kadınla ya da bir ya da birden çok erkekle arasındaki akrabalık bağı kuran anlaşmadır. Fakat bu bilimsel tanımdır, evliliği bu şekilde tanımlayan devlet yoktur.

Bizim kültürümüzdeki geleneksel ailede kadına biçilen görev, cinsiyet eşitliğinin önüne set çekmektedir (Ki burada iş bölümünden bahsetmiyorum). Günümüz dünyasında hala bizim kültürümüzde ve ortak kültüre sahip ülkelerde, çocuk yaşta evlendirmeler, erkeğin birden çok kadın alması, madurun tecavüzcüsüyle evlendirilmesi, beşik kertmeleri, görücü usulü evlendirmeler gibi trajik olaylar hiç de az rastlanılan durumlar değil. Tabi ki kadınların kendi rızalarıyla da olsa, ekonomik nedenlerle evlenmek zorunda kalması veya toplumda dul bir kadının karşılaşacağı zorluklardan çekinip boşanamaması gibi trajik toplumsal gerçekler de var. Toplum böyle olayları, yani bir kadının, kocasına köle olmasını doğal karşılarken, başka bir kadının, evlilik dışında vücudunu satmasını kınamaktadır. Halbuki iki kadın da vücudunu satmaktadır, sadece birinin sözleşmesi vardır ve bu sözleşme gereği sadece seks yapmakla değil, çocuk yapmakla, şiddete katlanmakla, yemek pişirmekle, yani tüm hayatını bir adama vermekle yükümlüdür. O halde toplumun karşı çıktığı şey fuhuş değil, fuhuşun evlilik dışında yapılmasıdır. Bu da evlilik kurumunun topluma nasıl nüfus ettiğini, dış etkenlerle kutsallaştırıldığını gözler önüne seriyor.

Tüm bunları düşündükten ve iyi giden evliliklerin dahi getirileriyle götürülerini teraziye koyduğumda çıkan sonuç, ne kadar kültürel ve hukuki reform yapılırsa yapılsın, evliliğin negatif bir kurum olarak kalacağı. Lakin, evlenen bir insanın anarşist kimliğinin delineceğini söyleyerek kestirip atmak da yüzeyselliktir. Neden mi? Nedeni çok basit: Günümüzdeki sistemde, tüm anarşistler, anarşizmle çelişen şeyler yapmaya mecburlar. Örneğin, ben para karşıtıyım ve para tedavülden kalkmadığı müddetçe devrimin tamamlanamayacağını savunuyorum. Fakat, daha yarım saat önce cebimde kaç para kaldığını saydım. John Zerzan, ilkelci anarşisttir ve teknolojinin tümden yıkılması gerektiğini söyler fakat insanlara fikirlerini anlatmak için bilgisayar kullanmak zorundadır. Bugün hemen hemen ther anti-kapitalist anarşist, bir şekilde kapitalist düzende çalışıyor, karşı oldukları devletten para almak zorunda kalıyorlar. Devlete ve paraya karşı oldukları için, maaşlarını geri mi göndermeliler?

Kaldı ki, anarşistlerin listesine baktığınızda, pekçok evli isim görürsünüz. Örneğin kollektif anarşizmin babalarından Mikhail Bakunin evlenmedi mi? Max Stirner iki kez evlendi, ama bireyselci anarşizmin babasıdır. İtalyan anarşist Luigi Galleani de evlendi, günümüz anarşistlerinden ve saygı duyduğum Noam Chomsky, karısı ölene dek, 49 sene evli kaldı. Örnekleri çoğaltmak mümkün, fakat anarşist liderlerin yaptıklarını kopya etmek anarşizme yakışmayacağı için gereksiz. Sadece hem evli olup hem anarşist olabilineceğini belirtmek istedim. Ben de, evlenmeyi düşündüğümde, devletin sevdiğim insanla arama koyacağı engelleri hafifletmek adına düşünüyorum, "evlenmeden olmaz" mantığıyla değil elbet.

Son tahlilde evlenmeyi düşünmeniz, sizi anarşizmden aforoz etmez. Buna karşılık, geleneksel evliliklerdeki (Evlilik öncesi de dahil) sorunlara kayıtsız kalıyor ve aile kurumunu sorgulamıyorsanız, tabi ki anarşist kimliğinizi sorgulamanızın zamanı gelmiş demektir.

Not: Bu yazıyı yazmama sebep olmuş arkadaşıma teşekkür ediyorum.

1 yorum:

  1. arkadaşım çok güzel açıklamışsın tam bir anarşistsin ben aile yapısına karşı değilim ama aile kurumuna karşıyım insanlık boyunca her dönem evlilik değişik şekillerden günümüze geldi kısacası evlilik ekonomi temeli üzerine kurulu bir antlaşmadır egemen güçlerin değişik boyutlarda süregelen bir kurumudur ben bir marksistim ve evlilik benim için bir üstyapıdan başka bir şey değildir saygılarımla...

    YanıtlaSil