14 Kasım 2010 Pazar

Amerikan Mandacılığı ve Atatürk

"Bütün memleketi parçalamadan ülkeyi bir Amerikan denetimine bırakmak, yaşayabilmek için tek uygun çare gibidir."

İnönü, 1919 yılında Mustafa Kemal'e yazdığı mektupta böyle diyordu. (1) Kazım Karabekir'e de aynı düşünceyi açtığı bilinir. Aslında, Wilson İlkeleri'nin Osmanlı Devleti ile ilgili 12. maddesine dayanan geçici bir Amerikan mandasının tek çıkış yolu olduğunu sadece İnönü değil, dönemin pekçok aydını düşünüyordu. Maddeye göre, Osmanlı'nın Türk kesimlerinin egemenliği güvence altına alınacak, öteki uluslara can güvenliği ve özerk gelişme olanakları sağlanacaktı. Ülkede 1900'lerin başında başlamış, 1909'da şiddetlenmiş ve 1915'te kırıma dönüşmüş Ermeni katliamları, İttihatçıların Kürtler üzerindeki baskıları ve giderek güç kazanarak şiddetlenen ırkçı faaliyetleri düşünüldüğünde, bu gayet makul bir çözümdü. Zaten 1. Dünya Savaşı sonrası bize anlatıldığının aksine, yedi düvele karşı bir harp yoktur ortada, savaşın çok büyük bir bölümü aslında bir iç savaştır.

Neyse, 14 Ocak 1919'da Halide Edip, Refik Halit gibi aydınların da içinde bulunduğu Wilson Prensipleri Cemiyeti kurulur. Sonradan gelecek nesillere neredeyse vatan haini olarak anlatılacak bu cemiyet, koşulların kendi kendini kurtarmayı engellediği bir ülkeye, yabancı bir yardım elinin uzanmasını savunuyordu.

Peki bu konuda Atatürk'ün tavrı neydi? Amasya'dan başlarsak, Kazım Karabekir, aldığı iki şifreli telgraftan, Atatürk'ün Boşeviklik ilanı, o da olmazsa Amerikan mandasının kabulünü tasarladığı mesajını çıkardığını ve buna kendisinin karşı çıktığını söylüyor. Akabinde Erzurum Kongresi'nde, Taha Akyol'un da bahsettiği, "...devlet ve milletimizin, iç ve dış istiklali; ve vatanımızın bütünlüğü mahfuz kalmak şartıyla... milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi bir devletin fenni, sinai, iktisadi yardımını memnuniyetle karşılarız.” kararı çıkıyor. Amerikan nüfusuna karşı çıkan Doğu Anadolu'nun tepkisi yüzünden Amerika'nın adı geçmese de, "herhangi bir devletin" ifadesinin, Amerika olduğu, Atatürk'ün Ali Fuat Cebesoy'a çektiği telgraftan anlaşılıyor. Telgrafta, Atatürk, "Erzurum Kongresi'nin Amerikan mandaterliği hakkında yazılabilecek şey ancak kongre beyannamesinin 7. maddesinin ihtiva eylediği ima ve sarahattan ibarettir." (2) yazıyor, açık açık mandaterliği kendisinin de düşündüğünü görüyoruz buradan, lakin sonradan kaleme aldığı Nutuk'ta "Erzurum Kongresi'nde her türlü himayeye karşı çıktık." demiştir.

Bununla kalınıyor mu? Hayır. Sivas Kongresi'nde 7. maddeye ile Erzurum'daki gibi, "Milletimiz asri gayeleri tebcil ve fenni, sınai ve iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Binaenaleyh devlet ve milletimizin dahili ve harici istiklali ve vatanımızın tamamiyeti mahfuz kalmak şartıyla altıncı maddede musarrah hudud dahilinde milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen her hangi devletin, fenni, sınai, iktisadi muavenetini memnuniyetle karşılarız.” Yine burada kastedilen devlet, ABD'dir, kongre tutanaklarında görebilirsiniz. Sivas Kongresi'nde mandacılık fikrinin ateşli bir şekilde tartışıldığı bilinir. Atatürk'ün bu fikre karşı çıktığı falan yalandır. Sadece dinlemiştir. Üstelik akabinde, kendisinin de altında imzası bulunan ve Amerika'dan yardım isteyen bir mektup, Amerikan senatosuna gönderilmiştir. İşte mektup:

Amerika Birleşik Devletleri Âyan Meclisi Başkanlığına
Rumeli ve Anadolu’nun tüm Müslüman halkını temsil eden ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu ve Rumeli’deki tüm illerinin temsilcilerinden oluşan Sivas Millî Kongresi 4 Eylül 1919’da toplanmıştır. Amaç, ülke halkının çoğunluğunun isteklerini yerine getirmek, tüm azınlıkları koruma altında bulundurmak, tüm vatandaşlara can, mal ve adalet güvencesi sağlamaktır.
Sivas Millî Kongresi, Osmanlı Devleti’ni oluşturan topluluğun çoğunluğunun isteklerini belirten bir kararı 9 Eylül 1919 günü oybirliğiyle kabul etmiştir. Bu kararın içerdiği ilkeler; Sivas Kongresi’nin, dağılmadan önce üyeleri arasından seçeceği merkez komitesinin ve Osmanlı Devleti sınırları içindeki diğer alt örgütlerinin gelecekteki tutumlarına rehber olacaktır.
İzlenecek siyasetle ilgili olan bu karar gereği, Sivas Millî Kongresi, Amerika Birleşik Devletleri Âyan Meclisi’nden şu ricada bulunmayı yine oybirliğiyle kararlaştırmıştır: Üyelerinizden oluşan bir komiteyi Osmanlı Devleti’nin her köşesine göndermenizi diliyoruz. Bu komite, açık ve tarafsız bir görüşle Osmanlı Devleti’nde uygulama hâlinde olan durumu ve koşulları incelemelidir. Böyle bir inceleme, Osmanlı Devleti’ne nüfusun ve toprakların yazgısı hakkında yapılacak bir barış anlaşmasına göre keyfî kararlar alınmasına meydan verilmeden yapılmalıdır.
Sivas Millî Kongresi adına Başkan: Mustafa Kemal Paşa,
Başkan Vekili: Hüseyin Rauf Bey,
İkinci Başkan Vekili: Emekli Gn. İsmail Fazıl,
Kâtip: İsmail Hami,
Kâtip: M.Şükrü (3)(4)(5)(6)

Bu mektubun, Wilson prensiplerinin Osmanlı ile ilgili maddesiyle paralelliği, özellikle azınlık haklarının can ve mal güvenliği ile kısmına vurgusu ortada (Ki bu aslında daima hiçe sayılmıştır). Mektup, Rauf Orbay tarafından şu şekilde anlatılıyor: "Hulasa olarak maksat; Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğünü, tarafsız bir büyük devlet ve hepsine rercihan Amerika Devleti'nin müzahereti altında muhafaza etmek olduğunu söyledi. Topladıkları kongrede verdikleri karar, Cumhurreisimize telgrafla bildirilmiş ve senato tarafında buraya bir tahkik heyeti gönderilmesi rica edilmiş. Lâkin, onların manda hakkındaki fikirleri bizimki gibi değil, onlar bunu yalnız, bir büyük kardeşin nasihati veya dış yardımı gibi düşünüyorlar. İç idareye veya dış münasebetlere hiç müdahale etmemek üzere hafif bir ağabeylik hakemliği tanımak istiyorlar." (7)

Bu mektuptan bir hafta sonra, Amerika'dan General James Harbord ile bir görüşme yapılmıştır. Bunun dışında gizli görüşmeler de olmuştur (Bunu ben söylemiyorum, Karabekir'ler, Rauf Orbay'lar söylüyor). Gizlileri geçtim, Harbord'la yapılan kesin görüşmenin içeriğini dahi Atatürk sonradan yapılan röportajlarda açıklayamamıştır. Açık olan ise, mandacılık fikrinin Amerika tarafından değil, bizim tarafımızdan istenmesidir. Aynı isteği Ermeniler de dile getirmiştir, fakat Amerika böyle bir şeye girişmemiştir. Dönemin ABD Ankara büyük elçisi Charles H. Sherrill'in anlatımına göre, bizim teklifimizi de geri çeviren Amerika'dır. (8) Ayrıca Kazım Karabekir gibi, en büyük birlikleri emri altında tutan komutanlardan, bu fikre karşı çıkanlar olmuştur.

Sonuçta bir şekilde, manda yoluna girmedik. Lakin benim rahatsızlığım şurada; Atatürk, sonradan yazdığı Nutuk'ta, altında imzası olduğu yukarıdaki mektup için bakın ne diyor:
"Efendiler, pek uzun ve münakaşalı devam eden bu manda müzakeresi, taraftarlarını susturacak orta yollu bir çare ile sonra erdi; Hem de bu çareyi teklif eden yine Rauf Bey oldu... Bu teklif, oy birliği ile kabul olundu. Kongre Divan Başkanlığı'nın imzalarıyla bu yolda bir mektup müsveddesinin hazırlandığını hatırlıyorsam da, bu mektubun gönderilebilip gönderilmediğini pek iyi hatırlamıyorum. Esasen bu mektuba özel olarak ehemmiyet atf etmiş değildim."

Şimdi size, bu laflar inandırıcı geliyor mu? Ne demek "müsvettenin hazırlandığını hatırlıyorum ama gönderilip gönderilmediğini hatırlamıyorum"? Kaldı ki Rauf Orbay, yukarıda kendi eseri Cehennem Değirmeni'nden alıntı yaptığım gibi, gönderildiğini söylüyor. Ayrıca, yine aynı Nutuk'ta Atatürk'ün, mektubu gayet iyi hatırladığını kendi sözlerinden anlıyoruz:
"Yalnız Amerika senatosuna yazılan ve malumunuz olan bir mektuba kongre kararıyla 5 kişi vaz’-ı imza etmiştir ki, bu meyanda bendenizin de imzam vardır."

Yani bir hatırlamıyorum, bir gönderdik, vs gibi eli ayağına dolaşmış vaziyette çelişkili cevaplar vermek, generalle olan görüşmelerin içeriğine hiç cevap vermemek (9) neyin nesidir? Tamam, bir çıkış yolu olarak mandacılık ciddi ciddi düşünülmüştür, bu ne satılmışlıktır, ne vatan hainliğidir, ülkesini seven aydınlar da bu işi düşünmüştür, bir dönem için Atatürk de. Zaten Misak-ı Milli de Wilson İlkeleri'nin bir sonucudur, Lozan da. İnönü dahi milli mücadelede İngiliz desteğini itiraf etmiştir, Yunanlılar İngilizlerin kendilerini sattıklarını düşünüyor. Bu arada, İngilizler de mandacılık fikrine sıcak bakmamıştır, zaten onların gözü Anadolu'da değil, Ortadoğu'daydı, sonuçta Musul'u da aldılar. Lozan'daki bu tavizlere özellikle Kürt milletvekillerinden gelen tepkiler dolayısıyla Atatürk, apar topar meclisi tekrar seçime götürmüş, kendi elinle seçtiği milletvekillerine Lozan'ı kabul ettirmişti, buna rağmen 14 red oyu çıktı. Hatta en son Kürtlere özerklik konusu, Kürt muhalifleri dindirmek amacıyla, Musul'dan ebediyen vazgeçmenin arefesinde dile getirilmişti. Her türlü tavize rağmen, bir an önce Ankara hükümetinin tanınmasını ve icraatlere geçilmesini istiyordu, İngilizlerin dediği oldu, "Kurtuluş Savaşı" diye yazılan efsanenin sonrasında hiçbir şeyden kurtulmadık, Lozan da yedi düvele karşı bir zafer değildi. Amerika mandacılığıyla ilgili Atatürk'ün düşünceleri, İngilizlere verilen tavizlerle ilgili tüm bunlar ortadayken, "Böyle böyle gelişmeler oldu, biz de bir ara Amerika'nın yardımını istedik, lakin şu şu nedenlerden dolayı bu gerçekleşmedi." gibi bir açıklama yapılsa ne olurdu? Aslında objektif tarih adına yapılması gereken buydu, lakin milletin düşüncesine şekil vermek için resmi bir tarih yazmak gerekiyordu. Atatürk'ün başka maceralara girdikten sonra sanki bunlar hiç olmamış, kendisi hiç savunmamış gibi mandacılığı düşünenleri vatan haini ilan etmesi, imkansızı yaptım yedi düvele karşı harp ettim, sonra geldim iç hainlere, gerici dincilere, mandacılara karşı savaştım demesi, milli mücadele komutanlarını şu veya bu nedenden dolayı tasfiye edip kendini tanrı ilan etmesi, benim rahatsız olduğum konu bu.

Keşke, Atatürk Nutuk'u hiç yazmasaydı. - Falih Rıfkı Atay

Kaynaklar
(1) Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, 3. Cilt, s. 696
(2) Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar
(3) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt IV, s.57
(4) http://www.boyutpedia.com/default~ID~1447~aID~63436~link~mustafa_kemal%E2%80%99in_sivas_kongresi_adina_amerikan_senatosu%E2%80%99na_yazdigi_mektup.html
(5) http://armenianhouse.org/harbord/conditions-near-east.htm
(6) http://i55.tinypic.com/scdh78.jpg
(7) Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, Siyasi Hatıralarım, Cilt 1, istanbul, 2004, s.275-276
(8) Charles H. Sherrill, Bir Elçiden Gazi Mustafa Kemal
(9) Nutuk, 1927 baskısı, Cilt II, s. 145-146

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder