Facebook'ta birkaç arkadaşımın paylaştığını Yılmaz Özdil'in, Be mübarek adlı ucube yazısını okurken, "bu adam gerizekalı mı?" diye düşündüm. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan'a giydireceğim diye, asker kökenli Mübarek'in, halkın burnundan getiren, kapitalist, yer yer ırkçı, eli kanlı, İsrail ve Amerika ile yer yer çatışma içinde gibi görünen ama aslında tamamen işbirlikçi, burjuvayı sırtına almış, muhalif yazarına, politikacısına baskıcı, yarı militarist-yarı parlamenter diktatörlüğünü övmüştü. Sonra durdum. "Ne bekliyorsun ki?" diye sordum kendime. Bu adam, asker kökenli liderlerimizin, halkın burnundan getiren, kapitalist, köküne kadar ırkçı, eli kanlı, İngiliz ve Amerika ile yer yer çatışma içinde görünen ama aslında tamamen işbirlikçi, burjuva sınıfını sırtlamış, muhalif yazarına, politikacısına baskıcı, militarist tek parti sistemini de övmüyor mu? Başka nasıl bir zırdelilik beklenirdi ki?
Ki övdüğü militarist tek adam diktatörlüğü, Mısır'ın Mübarek rejiminden de zalimdir. Bilmeyenler için belirteyim, Mısır'da Suriye'deki Esat rejimi, Irak'taki Saddam rejimi gibi salt militarist ve tek adam diktatörlüğü yok. Batıdaki gibi "serbest" seçime dayalı olmasa da, bir parlamenter yönetim var ve Mübarek'in temsil ettiği kesim, batılıların Ortadoğu'daki en sağlam müttefiklerinden olan Mısır burjuvazisidir. Batının da korkusu bu rejimin değişmesi. O yüzdendir ki Amerika önce Mübarek tarafını açıkça tutarken, birkaç gün içinde Mübarek'i alelacele bertaraf edip yine bu sınıfın hakim olduğu rejimin sürdürülmesi çözümünü savundu, ne yapacaklarını bilemez hale geldiler.
Bu yüzdendir ki, bu ayaklanma, iki üç günde oluşmuş bir olgu değil, uzun süredir farklı yerlerdeki ayaklanmalarla kendini belli eden, sosyal bir patlamadır ve burjuva sınıfın bu yarı militarist-yarı parlamenter diktatörlüğüne karşıdır. Bu noktada Yılmaz Özdil'e güldüğüm kadar, Türkiye medyasına da gülüyorum. Türkiye, Mısır'dan 60 sene öndeymiş de, Mısır, Türkiye ve AKP modelini kendisine rol edinmiş. Sanırım bu yalana Özdil de inanmış olacak, ayaklananlara, yani Mısır'ın "AKP'li kesim versiyonuna" karşı Mübarek'i savunuyor. Aksine, Türkiye'nin ve AKP'nin alınacak bir modeli yok ki! Türkiye, 50'ye kadar salt militarist tek parti diktatörlüğüyle, 50'den beri yarı militarist-yarı parlamenter diktatörlükle yönetilmekte olan bir ülke. Son 30 yılda 17 seçim yapıldığı, sadece 2 iktidarın seçimle gelip, seçimle gittiği bir ülkede yaşıyoruz. 4-5 yılda bir yapılan, rejimi sorgulamış her partinin kapatıldığı, milletvekillerinin hapse atıldığı, rejimi sorgulayan yazarların öldürüldüğü, yüzlerce insanın faili meçhul cinayete kurban gittiği bir ülke burası. Tek parti diktatörlüğünün ilkelerine sadık kalabilen, yani birbirine zıt görünse de tek partinin kolları konumundaki burjuva partilerinin ayakta kalabildiği, yer yer iktidarla işadamları çatışıyor izlenimi verilse de TÜSİAD'ın sırtını sıvazlamadan iktidara gelmenin mümkün olmadığı bir ülke burası. Ekonomik, parlamenter ve militarist bir diktatörlük. Yani Mısır halkının şu anda tam da karşısında durduğu rejim, neyin Türkiye modeli Allah aşkına? Yani basınımızın söylediği gibi Müslüman Kardeşler geri planda durmuyor, kendileri de burjuva muhalefeti olduğu ve halk da burjuvaziye karşı ayaklanmış olduğu için, ön plana çıkamıyor, bunu çarpıtmanın ne alemi, ne de yeri. Buna karşı Mübarek de her diktatörün yaptığı gibi "ben gidersem X olur" diyerek başka bir ifadeyle "ben Mısır'ın kendisiyim" diyor. Her diktatörün tutunabildiği yere kadar savunduğu gibi. Bunun örnekleri ülkemizde de bolca görülebilir.
Medyanın ikinci yanılgısı, halkın ordu hayranı olduğu yönünde. Ordu, nötr bir pozisyon almış durumda çünkü ortada sosyal bir patlama var ve kanlı çatışmaya girmenin onlar açısından zarardan başka getirisi olmaz. Mübarek düzeninin sürmeyeceği açık ve onun tarafını almayarak, yeni oluşturulacak rejimdeki yerlerini sağlamlaştırmak gayet akıllı bir tutum. Halk da zaten kendilerine saldırılmadığı sürece er kesiminin kendi çocuklarından oluştuğu kesimle neden çatışsın? Burada karşılıklı bir akıllı duruş var. Dediğim gibi, aynı ülkemizde olduğu şekilde, Mısır'da da salt askeri dikta yok ve askerle çatışmaya girmeyen halk, onları ordu sever yapmaz.
Yılmaz Özdil'in yazısına dönecek olursak; Biber gazı, polis falan demiş ve aklı sıra, AKP hükümetinin emri altındaki emniyet güçlerinin vahşetine işaret ederken, Mübarek'i aklıyor. Kendisi, Mübarek'in emniyet güçlerinin halk üstüne zırhlı araçları sürdüğünü görmezden mi geliyor? Ortada müthiş bir sosyal patlama var ve bu patlamanın kıvılcımları bugüne kadar bastırılmaya çalışıldı, internet tümden yasaklandı, olmadı. Dünyanın dört bir yanından Mısır'a giden gazeteciler öldürülüyor, tutuklanıyor, olmuyor.
Kaldı ki, polis şiddetinin AKP hükümetine özgü olduğunu savunmak da ya zırdelilik, ya cahillik, ya körlüktür. Devlet, rejimini korumak için emniyet güçlerini en vahşi şekilde kullanır. Bu, en demokratik ülkeler olarak gösterilen Avrupa ülkelerinde, demokrasiyi icat eden Yunanistan'da da oluyor. Amerika'da bu konuda yaşanmış zulümleri, son yıllarda polis şiddetine karşı düzenlenmiş kampanyaları, çekilmiş kısa filmleri, yazılmış şarkıları inceleyin. Kaldı ki, ülkemizde de, devletin politikalarına ve yasaklarına karşı şu veya bu şekilde başkaldırmış gruplar, devletin polisi tarafından en azılı şekilde bastırılmıştır. Yılmaz Özdil, benim de son derece karşı olduğum, hatta bir kızın bebeğini düşürmesiyle sonuçlanan son polis olaylarına istediği kadar gönderme yapsın, haklıdır. Lakin medyanın kurşuna dizdiği, en modern(!) kemalistinden en azılı ülkücüsüne "bu orospuyu tecavüz etmek farz" dediği, hani şu "Atatürk'ü sevmiyorum" diyen Nuray Canan Bezirgan'ı hatırlıyor musunuz? O da başörtülü olduğu için okuldan atılmıştı, polisler kendisini yerden yere sürüklemiş, coplamıştı, başörtüsü yüzünden 6 ay hapiste yatmıştı, polislerin copuyla çocuğunu düşürmüştü. Kanada'ya sığındığında fotoğrafları, videoları ve mahkeme kararlarını gören Kanada'lı yetkililer, şaşırmış ve uzun sürmesi beklenen sığınma talebi görüşmelerinin aksine, 2.5 saatlik bir öngörüşme sonrası, kendisini hemen ülkeye kabul etmişlerdi. Buna ne diyor Özdil? Kemalist parti baştayken polis şiddeti gerekli, sevmediği parti iktidardayken uygulanan polis şiddeti ise ilkel mi oluyor?
Ayrıca Özdil, Erdoğan'ın 8 senede padişah olduğundan bahsetmiş. Tam da üstüne basmış, şu an ülkemizde hakim olan rejim, padişahın "başbakan" adı altında saltanat yerine seçimle ya da darbeyle başa geldiği, yüzler değişse de "değişmesi teklif dahi edilemez" maddeler içeren askeri anayasayla herşeyin aynı kaldığı ve göstermelik bir parlamentonun olduğu monarşiden başka bir şey değildir. İşte tam da buna karşı çıkanlar ve rejimi sorgulayanlar, "cumhuriyet düşmanı" ilan ediliyor.
Bugün Mısır'da ne Müslüman Kardeşler, ne bir başka oluşum başı çekemiyor. Bunun nedeni de şu son üç paragrafta açıkladığım gerçeğin Mısır halkı tarafından farkedilmiş olması. O yüzden halk hiçbir iktidara sıcak bakmıyor, ve bunun eğitimle falan da alakası yok, yıllarca zulüm görmenin oluşturduğu içgüdüsel bir patlamayla bir burjuva diktatörünü gönderip yerine yenisini getirmek istemiyorlar. Onun için hiçbir partiyi de el üstünde tutmuyorlar. Hıristiyanlar, başörtülüler, erkek arkadaşının omzunda slogan atan pantolonlu kızlar aynı meydanda. Elinde üzerinde "tehlikenin farkında mısınız?" sloganının sağdan sola arap harflerine benzer şekilde yazıldığı pankartla hem ülkedeki araplara karşı ırkçılığını hem de müslümanlara karşı islamofobisini sergilemekte beis görmeyen muhalefetimiz de, AKP'yi devirmek için orduyla işbirliğine girişen muhalefetimiz de, ordu bürokrasisini kırmak için AKP'nin yalakası olmayı savunan muhalefetimiz de bundan ders çıkarmalı.
Türkiye'nin model alınacak ne partisi, ne rejimi var. Ama devrimden bahseden vatandaşlarımız Mısır halkını model alabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder