5 Şubat 2011 Cumartesi

Su Testisi

Hıncal Uluç'un Bu nasıl mahalle baskısıdır?.. yazısını okudum. Karşı çıkanların argümanlarını da. Hiç o "ölünün arkasından konuşmak geleneğimizde yoktur." geyiğine girmek istemiyorum. Ölü olan insana böyle ahlaki bir saldırı kolaydır, çünkü ölüler kendilerini savunamazlar. Bu, asılsız iddialarda bulunmanın önündeki tek problemdir bana göre, lakin buna değinmeyi düşünmüyorum.

Tarihi kahramanlarının istismar ettiği kölelik sisteminin ayıplarını örtmek için kralcı tarihçiler, köle yerine hizmetçi sözcüğü kullanırlar. Zenginler de son zamanlarda ayıplarını örtmek için, hizmetçilerinden "yardımcım" diye söz ediyorlar (Ki hizmetçilik, hizmetçinin utanması gereken bir meslek değildir, yanlış anlaşılmasın. Aksine emek gerektiren her iş gibi hizmetçilik de onurlu bir meslektir - "Yardımcı" ifadesi, biraz kadın demeye utanıp bayan demek gibi bir trend olmuş durumda). Hıncal Uluç da, olaydan "yardımcısı" Fatoş sayesinde Defne'nin ölümünden haberdar olduğunu belirterek yazıya başlamış.

Aslında Uluç, Defne'nin ahlakına müdahale etmemiş, kendi ahlakını, yer yer bilgi düzeyini, yer yer algı kabiliyetini okuyucunun önüne sermiş. Belki reklamını yapmış, bunda da başarılı olmuş. Forumlarda, sözlüklerde troller olur, Uluç da köşe yazarlarının trollü mü, anlamıyorum ki. Neyse, şimdi yazı üzerindeki düşüncelerime gelelim.

Öncelikle Uluç, evli bir kadın olan Defne'nin bekar bir erkeğin, "kanında tonla alkolle" evine gitmesini uygun bulmamış. O "bekar erkeğin" evinde ne olduğu bilinmiyor, bu bir.

Sonrasında Uluç, Defne'nin eşinin yerinde olmayı istemediğini belirtmiş ve onu ihanete uğrayan "yaşayan ölü" diye nitelendirmiş. Bu, ataerkil kültürün etkisinde olan toplumlarda üzeri örtülen bir gerçektir lakin, pekçok evlilikte, İngilizce'de "open relationship" diye bir kavram vardır ki, çiftler evli olmalarına rağmen, eşlerinin başkalarıyla olan cinsel birlikteliklerinden haberdardır ve bu onların evliliğini, uzun süreli birlikteliklerini, çocuk sahibi olmalarını etkilemez. Yani ortada bir aldatma ve ihanet yoktur. Bu, genel geçer normlara uygun olmayabilir, fakat çiftlerin kendi kararıdır. "Yaşayan ölü" denilen eşi ölmüş insanın böyle bir duruma onay verip vermediği bilinmiyor, bu iki.

Defne'nin eşiyle nasıl bir ilişkide olduğu, kendisinin psikolojik ve duygusal durumu bilinmiyor ve bilmediğini Uluç da söylüyor, bu üç.

Tek partnerli cinsel hayat, çoğunlukta iki insanın birlikte olduğu zaman önkoşul olarak kabul ettiği bir olgu olsa bile, üstü örtülse de pekçok çiftin böyle bir koşulu yoktur ve bu önkoşulu karşılıklı olarak reddetmiş çiftler, birbirlerine haber vermeksizin de başkalarıyla birlikte olurlar, bu da "ihanet" değildir.Yani böyle bir durumda, o bekar erkeğin evinde Uluç'un lanetlediği şeyler yaşansa bile buna ihanet diyemezsiniz, bu dört.

Evet, söylediğim şeyler Türkiye'nin genel ahlak yapısına aykırı olabilir, fakat bu, sadece çiftleri ilgilendiren özel hayatlarına ilişkin durumlardır ve çiftlerin çocuklarını, yakınlarını, ebeveynlerini dahi ilgilendirmediği gibi, köşe yazarlarını, beyni pislik dolu olmasına rağmen kamuya seslenme olanağı bulan yazar müsvettelerini, Playboy'larda, mankenlerle, televolecilerin kameraları karşısında kucak kucağa poz veren Uluç'ları, magazincileri hiç ilgilendirmez. Bu tür "olgu"lar (Olaylar değil), kişisel olayları gündeme getirmeksizin, sadece kültürleri, felsefeleri, aile kurumunu, kişisel özgürlükleri, ilişki sorumluluğunu sorgulamak üzerine tartışılabilecek ve hali hazırda konunun uzmanları, sosyologlar tarafından tartışılan konulardır, bu beş.

Uluç, İngilizce kelimeler kullanmak suretiyle anlam veremediğim tanımlamalara girerken motamot çeviriler ve gereksiz eklemeler yaparak İngilizce bilgisizliğini kanıtlamış. Uluç'un "Making love" dediği şey "make love"dır, orada "-ing" eki gelmez ve anlamı Uluç'un söylediği gibi aşk yapmak değil, sevişmektir ve içinde aşk barındırır, masumdur, Uluç'un yaptığı gibi çirkinleştirilerek, "tanıştığı gece yatağa gidenler" için kullanılamaz. Onun için daha uygun terimler "one night stand"dir, "casual sex"tir, "hook up"tır, make love değil, bu altı.

Uluç, medyanın, Defne'nin eşinin üzüntüsünden hiç bahsetmediğini okuyucuya şikayet ediyor. Aldatılan, "yaşayan ölü". Diyelim ki bu böyle. Yaşananların yargıçlığı medyaya düşmediği gibi, aldatılanın üzüntüsünün analizi de köşe yazarlarına düşmez, bu yedi.

Uluç, "bekar erkek" dediği ve kuzeni olduğunu belirttiği Kerem Altan'ı "evine gidilen bekar erkek" olarak tanımlarken, kuzeninin, evine yeni tanıştığı evli kadın aldığı gerçeğine değinirken ondan "kerata" diye bahsediyor, bu sekiz (Acaba yukarıda dediğim gibi, kendisi playboylarda boy gösteren, torunu yaşındaki mankenlerle boy boy pozlar veren ve hatta tanınmamış amatör mankenleri yatağından geçirerek ünlü olmalarını sağlayan, kızları böyle sömüren Uluç, kefaşe yakıştırmasını Defne'ye yaparken, kuzenininkini sıradan bir çapkınlık olarak mı görüyor?).

Uluç, Defne'nin o gece bebeğini ihmal ettiğini söylüyor. Bunu nereden biliyor? Defne'nin, Uluç'un Fatoş'u gibi bir "yardımcısı" olamaz mı? Veya çocuğa bir gece babası bakamaz mı? Çocuğun altını babasının açmasını ayıp olarak gören ilkel ataerkil kültüre bu kadar mı bağlıdır Uluç? Kendisinin yazısının her yerinden maşizm akıyor, bu dokuz.

Yukarıda bir olgudan bahsettim; Kimi evli çiftlerin, başkalarıyla birlikteliklerine karşılıklı olarak onay verdiği. Bunun sadece erkek taraflı olan, yani genelde ekonomik nedenlerle, kocasının başka kadınlarla kısa ya da uzun süreli birlikteliklerine, hatta kuma getirmesine ses çıkar(a)mayan binlerce kadın var ülkemizde. Uluç bu konu hakkında neden hiç ses çıkarmıyor? Bu da on olsun.

Son olarak, Uluç, "su testisi su yolunda kırıldı" diyerek bitirmiş. Evet Uluç, yıllar önce kendi testini kırmışsın. Ama için su değil, bok çıkmış. Sıçmışsın. Yıllardır ayan beyan ortalıktaki bu pisliği de arada bir silerken, ne yazık ki, sıvıyorsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder