11 Şubat 2011 Cuma

Penise Ehliyet

Son günlerde, AKP'li milletvekillerinin, cinsel istismar suçlarıyla ilgili hazırladığı teklif epey olay olmuş. Teklif, kabaca, Türk Ceza Kanunu'nun yürürlükte olan maddelerine ekleme-çıkarmalardan oluşuyor. Aslında tüm tartışma, sözkonusu teklifin tek maddesi üzerinden dönse de, teklifin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz. O çok yaygara koparan madde ise şöyle:

(7) Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinde tanımlanan cinsel saldırı suçundan, 103 üncü maddesinde tanımlanan çocukların cinsel istismarı suçundan veya 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanan reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun nitelikli hâlinden hapis cezasına mahkum olanlar, cezanın infazı sırasında ve koşullu salıverildikleri takdirde, denetin süresi içinde;
a) Testosteron etkisini önemli ölçüde azaltıcı tedaviye tabi tutulabilirler,
b) Tedavi amaçlı programlara katılmakla yükümlü kılınabilirler,
c) Suçun mağdurunun oturduğu ve çalıştığı yerleşim bölgesi dışında başka bir yerde ikamet etmekle yükümlü kılınabilirler.

Burada bir sorun var: Sanıldığı gibi, bu bir ceza değil. Yani burada, tecavüzcüyü ceza olarak hadım etmek değil, tedaviden bahsediliyor. Peki, tedavi ile ne kastediliyor? Sözkonusu madde, çocukları cinsel istismara yönelik olduğu için, burada kastın, pedofilinin tedavisi olduğu söylenebilir. Gerçekten de, pedofili, terapiyle tedavisi olmadığı için, böyle bir tedavi uygulanmaktadır. Cinsel istismara ve tecavüze bulaşmamış bir pedofil, rahatsız olduğunun farkındadır ve bu yüzden kendisinin bir suç işleyebileceğinden şüpheleniyorsa, testosteron seviyesini azaltıcı ilaçlar ister, bu uygulanır, birçok ülkede de uygulanmaktadır. Lakin, kişi bu sapkınlığını, çocukları tecavüz etmek için, onları istismar etmek için kullanamaz. Kişinin cinsel açlığını, yetişkin bir kadını taciz / tecavüz etmeye bahane olarak gösteremeyeceği gibi. İkincisi, pedofilinin tespiti kolay değildir. İşte tam bu noktada, maddenin ucu açık kalıyor. Çocukları istismar eden herkese pedofil diyemezsiniz.

Tecavüzle suçlananların yüzde altısı hüküm giyiyor
Şimdilik ilaçla hadım konusunu şöyle bırakalım. RAINN'in (Rape, Abuse and Incest National Network) websitesinde istatistiklere göz attım. En çok ilgimi çeken şu oldu: Tecavüze maruz kalan insanların sadece %40'ı polise başvuruyor. Bu başvurmaların sadece yarısında suçlu yakalanabiliyor; Yakalananların %80'i mahkemeye çıkıyor. Mahkemeye çıkanların %58'i suçlu bulunuyor ve suçlu bulunanların %69'u hapis cezasına çarptırılıyor. Yani tecavüze uğrayan her 10 kadından 4'ü şikayetçi olsa da, bu süzgeç sonucunda tecavüzcülerin sadece %6'sı hapse giriyor! (1) Yani geri kalan %94'ü, tecavüzle suçlanan her 16 kişiden 15'i toplumun içinde kalıyor. Ve bu, Amerika'daki istatistik. Ülkemizdeki kadınların içinde bulunduğu toplumsal baskıyı düşünürsek, durum daha da vahim. Tecavüz vakalarının cezalandırma oranı bu kadar düşükken, bu küçük dilime istediğiniz cezayı verin, caydırıcı olmaz. Sırf bu gerçekle bile; Hapse girmiş %6'lık dilime ne yapılacağının pek de önemi kalmıyor, asıl tartışılması gerekenler, neden her 10 kadından 6'sının polise gidemediği, ceza alanların neden yüzde altı ile sınırlı kaldığı, yani %94'ün nasıl açığa çıkabileceği, toplumdan nasıl elimine edilebileceği ve herşeyden önemlisi, bunun nasıl önlenebileceği.

Herşeyden önce, kadınlar ve çocuklar, kendilerini suçlu hissediyorlar. O kıyafeti giymeseydim, oraya gitmeseydim, alkol almasaydım, o kişiyle arkadaşlık etmeseydim gibi pekçok şekilde kendilerini suçluyorlar ve polise gitmeye, bir başkasına anlatmaya utanıyorlar. Burada aileden alınan eğitimin de, toplumun kadına ve tecavüze bakışının da büyük suçu var. Polislerin de mağdurun hassasiyetlerini iyi bilmeleri gerektiği, fiziksel muayenelerin, gereksiz soruların da kızların korkusunu ve çekincelerini artıracağı açık.

Sapık uzakta değil, tecavüz gece alemlerinde değil
Yanılgılardan biri de, tecavüze vakalarının, tacizlerin, evden uzakta, yabancılar tarafından gerçekleştirildiği. Aslında tecavüzcülerin çoğu en yakındaki kişiler, arkadaşlar, baba, kardeş, erkek arkadaş ve çoğu vaka, mağdurun kendi evinde gerçekleşiyor. Birkaç istatistik verelim:

- Cinsel istismar vakalarının %73'ü, mağdurun tanıdığı bir kişi tarafından yapılıyor. (2)
- Tecavüzcülerin %38'i arkadaşlardan, %7'si akrabalardan, %28'i en yakın arkadaştan oluşuyor. (2) Bu durum çocuklarda daha vahim; Çocuk istismarcılarının %35'i aile üyesi, sadece %7'si yabancı insanlar.
- Her 10 tecavüz vakasının 4'ü, mağdurun kendi evinde gerçekleşiyor. Her 10 vakadan 2'si ise, mağdurun arkadaşı veya akrabasının evinde vuku buluyor. (3)
-Tecavüzlerin %33'ü, sabah altı ve akşam altı arasında, %43'ü ise akşam altıdan geceyarısına kadar gerçekleşiyor. Gece yarısından sabah altıya kadar olan dilim ise, %24'lük oran ile en az olayın vuku bulduğu zaman dilimi olarak görünüyor. (3)

Caydırıcılık, rehabilite ve amputasyon
Yukarıda, söz konusu maddenin, caydırıcı bir cezadan çok, tedaviye yönelik bir çözüm arayışı olduğunu söyledim. Aslında bir cezanın hem caydırıcı, hem rehabilite edici olması idealdir. Bu bakımda öncelikle, böyle bir ceza olması durumunda, yani tecavüzcünün ilaçla hadım edilmesi halinde, bunun ne kadar caydırıcı bir şey olduğunu düşünelim.

Benim, böyle bir cezayı duyduğumda aklıma şu geldi: Testosteron seviyesinin önemli bir ölçüde az olması, kişinin cinsel isteksizliği, milyonlarca kişinin halihazırda yaşadığı bir sorun. Tecavüzcülerin de suni yollarla bu sorunu yaşamasını sağlamanız, fonksiyon bozuklukları olan pekçok masum insanı aşağılanmış hissettirmez mi? Daimi testosteron tedavisi gereksinimi olan bir erkek olduğunuzu düşünün; Tecavüzcüleri sizin konumunuza getirmek için uğraşıyorlar. Nasıl hissederdiniz?

Bir de garip bir anlayış var; İlaçlar sonrası kişi erkekliğini yitirecek, çocuk gibi olacak, hatta kadınsılaşacakmış. Bizzat kadınlar, "oh olsun" diyor. Erkeksi özelliklerini yitirmek, kadın olmaya yaklaşmak, aşağılayıcı bir durum mudur? Öyle olduğunu kabul eden bir toplumun zaten katetmesi gereken pekçok yol var demektir.

Başka bir cevaplanması gereken soru da; Cinsel isteği alınmış olarak toplum içine salınan bir insan, potansiyel suçlu olma konumundan çıkıyor mu? Halbuki, tecavüzcülerin yarısına yakını hapisten çıktıktan üç sene sonra tecavüzden değil, farklı bir suçtan yakalanıyorlar. (4) Bu da tecavüzcülerin, çıktıktan sonra seri tecavüzcü değil, seri katil olma eğiliminde olduklarını gösterir. Kaldı ki, tecavüzün altında, cinsel haz almaktan çok, kadınların, çocukların bedenleri üzerinde tahakküm kurmak isteği yatıyor. Bu yüzden tecavüz sadece fonksiyonel bir sorunu olmayan penisle yapılmaz; Yabancı cisimlerle, elle de yapılır. Hadım ederek engellenebilecek bir şey değildir tecavüz.

Rehabilite ve tedavi olayına gelince; Pedofili, mental bir rahatsızlıktır, cinsel tercih bozukluğudur ve suç değildir. Tedavisi de yoktur; Sadece, kişilerin, yetişkinlere ilgi duymasına yönelik profesyonel yardım verilebilir ve çocuklara karşı ilgi böylece azaltılmaya çalışılır. (5) Bu yüzden kişiler, bu sorundan kurtulmak için, ilaçla testosteron seviyelerinin azaltılması talebinde bulunabilirler. Yalnız, bunlar, bir çocuğu istismar edene kadardır; Çocuğa cinsel şiddet uygulandığında, o noktada bir suç işlenmiştir ve bu suça, pedofili bahane gösterilemez. Eğer bir tedavi gerekiyorsa, bunun icabına, suç işlenmeden, kimse mağdur olmadan bakılmalıdır. Cinsel tercih bozukluğu yüzünden çocuk istismarına sebebiyet vermiş bir insan, hadım edilse bile potansiyel bir suçlu olacaktır ve belki de bu korkuyla, tecavüz edilen kişilere yönelik tecavüzler artacaktır. Tecavüz işlemiş bir insanı hadım ederek toplum içine geri bırakmak sadece sorun getirir.

Rahatsızlık değil, erkek şiddeti
Tecavüz, taciz, cinsel istismar gibi şekillerle kendini gösteren cinsel şiddet, aslında erkek şiddetinin bir çeşidi. Cinsel istismar ve tecavüz mağdurlarının %15'i 12 yaşının altında ve yarısı 18 yaşının altında. (6) Bu durum erkeklerin hasta olmasıyla açıklanamaz. Pedofili hastalığı, çocuk istismarının dünyada bu kadar yaygın olduğu kadar sık görülen bir rahatsızlık değil. Tecavüzün başlıca nedeni de bir hastalık değil. Bir hastalık varsa, bu, tecavüzde kirlenen tarafın kadın, kirletenin erkek olduğu düşüncesini bilinçaltlarına aşılayan erkek egemen toplumun kendisi. Bu yüzden kadınlar ve çocuklar, utanması gereken taraf olmadıkları halde bunu gizlemek durumunda kalıyor, bunun yaralarını hayatı boyunca taşıyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün 2002 raporuna göre, cinsel istismara maruz kalmış kişiler, böyle bir sorun yaşamamış olanlara oranla 3 kat daha fazla depresyona, 13 kat daha fazla alkol bağımlılığı riskine, 4 kat daha fazla intihara, 26 kat daha fazla uyuşturucu bağımlılığı riskine meyilli.

Aslında en çok da bu travmanın etkilerinin nasıl azaltılabileceği üzerine kafa yormak gerekiyor. Tecavüz edilen ve medyada geniş yer bulan 17 aylık bebek hakkında, "ölse daha iyiydi" diyen kadınlar tanıyorum. Kadınlarımız, yani çocukları yetiştiren insanlar bu kafada olursa, onların kızları nasıl kendilerini koruyabilir, tacize, istismara, tecavüze maruz kaldığında, kendi kişiliğinden, bedeninden, değerinden hiçbir şey kaybetmediğini nasıl anlayabilir? Polise nasıl gidebilir, babasını, abisini nasıl şikayet edebilir, ne giyinirse giyinsin, ne içerse içsin, hangi ortamda bulunursa bulunsun, "hayır" dediği halde, sadece ve sadece ona saldıranın, "hayır" sözüne saygı göstermeyenin suçlu olduğunu, kendisinin suçsuz olduğunu nasıl kavrayabilir? Ben, tecavüz vakalarında kadınların kısa eteğini sorgulayan, öldürülmüş bir insanın eşcinsel olduğundan şüphelenip cinayetin üstüne gitmeyen polisler tanıyorum. İmam nikahıyla 15 yaşındaki kızların 50'lik adamlarla evlendirilmesi de tecavüzdür. Tecavüzün cezası hadım oluyorsa, tecavüze uğrayan kızkardeşini öldüren adamın, cinayeti alışkanlık haline getirmiş katillerin cezası daha da şiddetli olmalıdır. Bu sorunlar da, kanunlarla çözülecek sorunlar değil. Çocukları, kadınları, yürütme ve yasama organlarını düzenleyenlerin ellerine teslim edemeyiz. Gorki'nin dediği gibi, sadece kanun değişiklikleriyle devrim yapamazsınız. Toplumsal kültürün de değişmesi gerekir. Diğer bir yandan, yetkililer, böyle acı uçuk maddeleri baskı altında tutma aracı olarak da kullanabilir. Otoriteyi elinde bulunduranlar, kişilerin aleyhlerinde deliller üretebilip, yanlış hükümler verebilir. Otorite el değiştiğinde suçsuzluğu seneler sonra kanıtlanan insanları biliyoruz. Lakin hadım gibi fiziksel bir cezanın dönüşü yok.

Bu yazımda fiziksel cezanın ilkelliğinden, tecavüzcülerin neyi hakedip neyi haketmediğinden falan söz etmedim. Sadece dediğim şu: Testosteron seviyesini azaltmak, tecavüzcüleri "kadınsılaştırmak" bir ceza değildir. Tecavüzün altında yatan sebep de hormonalden çok toplumsal ve psikolojiktir, dolayısıyla böyle bir "tedavi" de olamaz. Bildiğim tek şey, hormonları normal seviyedeyken taciz/tecavüz etmeye, yani cinsel şiddete başvurmuş birisi, hormonları azaltıldığında da bunu yapabilir. Birden fazla çocuğa yönelik cinsel şiddete başvurmuş birisinin hadım edilmesi gerektiğine inanana sorarım: Bu şiddete (Tecavüz, istismar, taciz) bir kez başvurmuş bir insanın ve potansiyel tehlikenin, o ikinci çocuğun yanında ne işi vardı? Aile içi cinsel şiddet gören bir kız, babasını hadım edip şartlı salacaklarını düşündüğünde, nasıl sesini çıkarabilir?


Referanslar:
(1) National Center for Policy Analysis. Crime and Punishment in America. 1999.
(2) U.S. Department of Justice. 2005 National Crime Victimization Study. 2005
(3) U.S. Department of Justice, Bureau of Statistics. 1997 Sex Offenses and Offenders Study. 1997
(4) 2002 Recidivism of Prisoners Released in 1994 Study. 2002
(5) M. C. Seto, Pedophilia and sexual offending against children: Theory, assessment, and intervention. Washington, DC: American Psychological Association, 2008.
(6) U.S. Department of Justice. 2004 National Crime Victimization Survey. 2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder