22 Şubat 2012 Çarşamba

Cehennemlik Olmamak için derhal Avrupâî Yaşam Tarzını Bırakın!

Dün Fatih Çarşamba semtinde bir restorandaydım. Mekanı "bir restoran" olarak belirtiyorum çünkü ismine bakmadım. Fakat tarif edebilirim; Cami avlusunun itfaiye tarafına değil çarşı tarafına (Malta diye de bilinir), yani Yavuzselim tarafına bakan girişinde, Mas Et'in bitişiğindeki restoran.

Söz konusu restoranın bu yazıya neden olması hizmetinden, hijyeninden veya yemeklerinden değil. Pek sık dışarıda yemek yemediğim için restoranlardaki geleneği pek bilmem, fakat burayı benim için farklı kılan şey, Enes Üner'in yazmış olduğu "İslam Düşmanlarını Sevmenin Zararları" ismindeki kitabın her masada iki adet bulunmasıydı.

Siparişimi verdikten sonra kitabın kayda değer bir bölümünü okuma şansım oldu. Kitap kısaca öncelikle, dünya üzerindeki insanların müslümanlar ve garyimüslimler olarak iki gruba ayrıldığını, İslam'dan haberi olup da müslüman olmayanların "İslam düşmanı" olduğunu Kuran ve hadislerle kanıtlıyordu, sonrasında ise müslüman olmayanlarla dostluk kurmanın, hatta onların istedikleri gibi yaşamaları gerektiğini savunmanın, onların saflarına katılmak olduğunu savunuyordu. Bunları yaparken anti-semitik ayetlerden tutun da, peygamberin sakal uzatıp bıyık kesme emrini yahudilere muhalefet etme gerekçesiyle verdiği, yine peygamberin yahudiler hakkında pek de nahoş olmayan sözleri, bu sözleri kanıtlayan muameleleri kanıt olarak sunuluyordu.

Kitap bana bilmediğim bir şey vermedi, zaten buradaki amacım kitap eleştirisi de yapmak değil. İslam'ın zaten böyle bir inanç sistemi olduğunu biliyorum. Hatta benim, müslüman ailede doğmuş ve dolayısıyla hayatının ilk dönemini müslüman olarak yaşamış bir insanın İslam'ı terketmesinin suçunun İslam hukukuna göre idam olduğunu da biliyorum. Daha birkaç gün önce, Mevlid Kandili'nde internete "bu gece dua etmeyeceğim" tarzında bir yazı yazdığı için idamı bekleyen Suudi gencin durumuna üzülen müslümanlarla tartıştım, yani inandığınız din bu, hanefilik mezhebinden tutun, vahabiliğe kadar her mezhepte ortak fikir irtidadın cezasının idam olduğu yönündedir, peygamberin emridir ve Osmanlı dahil, tüm İslami devletlerde bunun cezası idam olmuştur. Halkının çoğunluğunun müslüman olduğu ülkelerde yahudi düşmanlığı olduğu da bir gerçektir. İHH, Antisemitizm ve Kulak Sağlığı yazısında da değinmiştim, bizim ülkemizde de yahudi düşmanlığı bir realitedir. Kendisi İsrail karşıtı bir insan olarak da, ülkemizdeki İsrail karşıtlığının büyük oranda yahudi düşmanlığından kaynaklandığını düşünüyorum. İslam devletlerinin kendi halklarına uyguladığı zulümler ortadayken, diktatörlerinin müslüman olduğu ülkelerde Halepçe katliamı soykırıma varan suçlar işlenirken sessiz kalan bir halkın böylesine İsrail karşıtı çığırtkanlığı samimi değil. Bizzat Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi halkına zulmederek oluşturduğu sorunlara karşı başlayan halk hareketlerine bile "İsrail'in Ortadoğu'daki planının bir parçası" diye bakanlar, İsrail devletini sırf yahudi olduğu için haritadan silmek isteyen müslüman devletler ve İslami örgütlere hiç tavır almazlar. Sonuna kadar İsrail karşıtı biri olarak beni kimse, Arap dünyasında güçlü barış iradesi olmuş olsa İsrail'in bugüne kadarki tavrının süregeleceğini ikna edemez.

Konumuza dönersek, dinsiz bir insan olarak kitap beni tabi ki rahatsız etti fakat halihazırda üzerimde hissettiğim İslam'ın ve gelenekçi toplumun baskısı kadar rahatsız olmadım. Dahası, kitap bana hitap etmiyordu. Gayrimüslim yerlilerinin zaten silindiği, devlet eliyle %20'lerden %1'lere düşürüldüğü bir ülkenin restoranında neden gayrimüslimler kötülenir? "Çevrenizde bir Ermeni/Yahudi varsa kellelerini kesemiyorsanız ilişkinizi kesin" demek için mi bu koca emek? Hayır, nedeni çok açık, kitap zaten her yerde müslümanlara hitap ediyordu ve açıkça: "Avrupalı gibi yaşıyorsunuz, yeterince müslüman değilsiniz" diyordu ve bunun ne kadar kötü bir şey olduğu, İslami olmayan kıyafetleri, davranışları, zevkleri diğer kültürlerden ithal etmenin, ilelebet yanması kesin olan o kültürün insanlarıyla cehennemde aynı yeri paylaşmaya götürecek kadar günah olduğu dini metinlerle kanıtlanıyordu. Zaten Türk-İslamcı kesimler olsun, dindar çevre olsun, hatta başbakan olsun, fikirleri hep bu yönde olmadı mı? "Batının teknolojisini alalım, ahlaksızlığını değil" diyen büyük bir çoğunluk yok mu? Bu arada bu düşünceyi de anlamış değilim, daha 50-60 sene önceye kadar salt hıristiyan kültürünün hakim olduğu, bugün her yerde okuduğumuz, duyduğumuz cinsel çağrışımları içeren kitapların "çok müstehcen" olduğu gerekçesiyle yasaklandığı bir Avrupa vardı; İngiltere'si de böyleydi, Hollanda'sı da, hatta "batı" kavramını tümden reddediyorsak, Amerika da böyleydi. Günümüzde bile müslümanlar kadar muhafazakar olan, bekarete önem veren, erkek egemen çok eşliliği savunan Amerikan hıristiyanlar yok mu? Avrupa kültürü nedir? Amsterdam kültürü ile, Bulgaristan'ın doğu köy kültürü aynı mıdır örneğin?

Buradaki taktik net; İnsanları ahlak çöküşü ile korkutup muhafazakarlaştırmak, sonrasında İslam birliği kurup tarihin yayılmacı-fetihçi kültürünü canlandırmak. Tabi bu da eskisi gibi savaşla olmaz, söz konusu olacak şey kültürel fetihtir. Kültürel yönden Avrupa'daki radikal müslüman göçmenlerin artışta olan eylemlerini ve isteklerini gözardı etmeyi bırakıp, "islamofobi" denilen şeyin üç beş İslam cahilinin zırvaları olarak görmekten biraz vazgeçersek, uluslararası-ekonomik yönden "piyasa İslamı" kavramını görürsek, dediğim anlaşılacaktır.

Bu yazıdan kesinlikle herhangi bir merciye çağrı yaptığım, "Adresi de veriyorum, o kitapları kaldırsınlar" gibi bir şey ima ettiğim anlaşılmasın. Ben nefret suçu da dahil hiçbir suçun yasaklarla, cezayla çözüleceği taraftarı değilim. Evet, o kitapta yazılanlar nefret suçudur ama İslam'ın kutsal kitabı Kuran da nefret suçu işlemektedir. Yahudilere maymun, eşek, hıristiyanlara pislik, sapkın demek gibi. Zaten o kitaptakiler, Kuran'ın söylediklerinden başka bir şey de söylemiyor. Çarşamba semtinin sevdiğim yanı budur. İnsanı tek yanlıdır, görüşleri dünyada en taban tabana zıt olduğum birkaç görüşten birisidir fakat en azından neye inandıklarını bilirler. Ülkede gerçekten İslam tartışabileceğiniz ender topluluktan birisidir. Müslüman olup da İslam'ın doktrinlerine bağlı yaşayanlara "gerici" diyen cahillere İslam konusunda hepsi ders verebilir. Devletin sözünden dışarı çıkamayan Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan da, kökleşmiş Gülen Cemaati'nden de daha dürüst bir duruşu vardır bu halkın. Ayrıca keşke her restoran kitapla dolup taşsa, Ortaköy'de bir restorana gittiğinizde de anlamsız aksesuarların yerine duvarlara gömülü kitapçıklar olsa. Dünya eserlerinin yüzyıllar sonra ancak çevrilebildiği, düşünce seviyesi böyle geriden gelen bir toplumda yaşıyoruz, en cahil insanlar televizyonlarda otorite konumunda konuşuyorlar. Çarşamba semtinin bahsettiğim mekanından geçtiyseniz, çarşıda sürekli olarak cami avlusuyla bitişik binadan, hoparlörler ve kasetlerle vaaz verildiğini, cihad çığırtkanlığı yapıldığını, ilahiler okunduğunu falan biliyorsunuzdur. Dinleyip dinlememe özgürlüğümüzün olmadığı bu duruma göre, restoranlara kitap koymak çok daha yerinde bir eylemdir, buna da şehrin kullanılabilir her boş arazisini meyve ağaçlarıyla donatmak fikrim kadar destek verebilirim, kitabın içeriği ne olursa olsun. Unutmayalım ki, bugün en özgür görünen ülkelerde bile nice nefret suçları işlenmiş, duyulması en ürkütücü sözler söylenmiş, insanlar tarihleriyle yüzleştikten sonra bunları reddetmiştir. Biz bu aşamadan geçmeden, halkı nefretle dolu bir ülkede yasaklar hiçbir işe yaramayacaktır. Ben "hakaret" ve "eleştiri" ayrımı yapan kanunlara bile hiçbir zaman anlam verememişimdir. Tu quoque ve ad hominemcilik beni küfürden daha çok etkiler örneğin. Bir insan "kemalist" damgası yemeyi hakaret kabul ederken, orospu çocuğu sözü ona bir şey ifade etmeyebilir. Bunu beyan eden insana da bir kemalist karşı çıkıp, "Bizi orospu çocukluğundan daha aşağı mertebeye koydu" diye dava açabilir. Faşizm onlarca ideolojiden biri midir, bir hakaret midir? Normal bir insana söylendiğinde eleştiri olabilecekken, hakaret edilmesi anayasal olarak normal insana hakaretten daha suç olan Atatürk hakkında kullanıldığında kesinlikle hakaret haline mi gelmektedir? Küfürün zararı nedir ki suç olsun? Küfür suçtur dediğiniz zaman, "Anama küfretti vurdum" zihniyetine yardım etmiş olmuyor musunuz? Hep söylemişimdir, adalet dediğimiz şey hakimin keyfiyetidir. Hukuk ne derse desin, hakaret de, nefrete sevkeden söz de, benim için "yasak" nedeni olamaz. Yasaklanan ne varsa, aklımız onları düşünmeye meyleder, bu cinsel tabulardan devlet yasalarına kadar böyledir, itiraf edelim.

Ancak, gelelim zurnanın zart dediği yere. Ben bir mekan işletsem ve masalara, İsmail Beşikçi'nin düzine düzine yasaklı kitaplarından birisini, ya da ne bileyim, Turan Dursun'un "Din Bu"'sunu koysam, alacağım tepki ne olurdu?

İşte ifade özgürlüğü denen pembe fikire toplumlar ve devletler tarafından keyfi olarak konulan kıldan ince, kılıçtan keskin, iki yüzlü o sınır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder