18 Haziran 2011 Cumartesi

Kim Kimi Düzmüş?

Geçenlerde, sonradan Bengü Türk TV diye bir kanalın sunucusu olduğunu öğrendiğim kişinin canlı yayında Taraf Gazetesi'ni yırtışını internette görünce gülümseyerek izlemiştim. Söz konusu sunucu, sabah programında gazete manşetlerini okurken, sıra Taraf'a geliyordu ve sunucu, "Türkiye Türklerindir saçmalığının" kelimelerini okuduğunda, cümlenin gerisini bile okumadan duvara çarpmışa dönüyor, sinirleniyor, kelime-cümle ayrımını bile unutuyor, gazeteyi tek hamleyle yırtıyordu.

Ben bu olayı izlediğimde gülümsemiştim, çünkü karşımda sadece sıradan, şartlanmış bir insan duruyordu. Kafamızda dönen (Max Stirner'in tabiriyle) "tekerleklere" sert bir cisimle dokunulduğunu hissettiğimizde kızarız, şartlı refleks bizi avuçlarına alır. Bu da şartlanmış insandan gelen basit bir refleksti. Şahsen ben vatanseverlik, milliyetçilik, ırkçılık gibi konularda zamanında çok düşündüğüm, onları kıyasıya eleştirdiğim için mental anlamda boşalmış biri olarak, bu olaya gülümseyerek baktım. Fakat sonra internette yapılan yorumlara baktığımda, Taraf Gazetesi yazarlarına "babası belli olmayan şerefsizler" şeklinde ithamlar, "Türkiye TÜRK'lerindir, beğenmeyen piçleri sınır kapıları bekler" gibisinden aforizmalar, Bengü Türk TV sunucusunun tepkisine de "her TÜRK'ün vereceği tepkiyi verdi" yakıştırmaları, bende yine ereksiyona sebep oldu. Dedim ya, "mental anlamda".

Öncelikle belirteyim, Taraf Gazetesi'ni pek sevmem. Bünyesinde sıkı yazarlar barındırsa da, genel anlamdaki liberal çizgileri yüzümde ekşi süt içmiş hissi uyandırır. Eskiden bu hissi Cumhuriyet Gazetesi için duyardım, fakat yukarıda belirttiğim gibi, onların ideolojilerine boşaldım, oysa liberallere henüz doluyum. Neyse, konumuzdan sapmayalım.

"Babası belli olmayanlar". Yani Türkiye'nin Türklerin olduğunu saçmalık olarak addedenlerin babası belli değil, başka bir değişle, kesin Türk değillerdir, kanları bozuktur. Böyle düşünenlere kendi dilleriyle sesleniyorum: Sizler, dünya görüşünüzü, siyasi pozisyonunuzu, ananızı kimin siktiği üzerinden mi şekillendiriyorsunuz? Bu tabiri kullanmamın nedeni, bu görüşteki insanların direkt olarak kadını "sikilen", erkeği "siken ve soyu belirleyen" taraf olarak görmeleridir, yoksa annelerinin hiç suçu yok ve kendilerinden de özür diliyorum.

Tüm bu yorumları okurken aklıma ilkokul müdürüm geldi. Yine bir ulusal bayram günü törende, kendisi yaptığı konuşmada, "Atatürk olmasa soyadlarımızın Papadopoulos olacağını" söylemişti. Yani benim özgürlüğümün, yaşam koşullarımın, ekonomik durumumun, içerisinde yetiştiğim kültürün ne kadar sağlıklı oluşunun ve dahasının hiçbir önemi yok, annemi becermiş adamın soyadı tüm önemli olan şey! Allah allah, oysa ben hiçbir Yunanlı'nın da "adım neden Ayşe değil" diye depresyona girdiğini görmedim. Yunanlı olmak, Türk olmaktan daha aşağı bir şey değil çünkü. O gün o müdür bu gerçeği gözardı ettiği gibi, ülkede kalmış tek tük Rum'dan birinin de o törene katılmış bir çocuk olabileceği ihtimalini umursamamıştı.

Bir diğer konu, Türkiye'nin Türklerin olduğu iddiası. Karşı çıkıldığında "her TÜRK'ün kanıyla canıyla savaşması" farz olan iddia. Bu iddia bana Atatürk'ün 1923 yılında Adana'da yaptığı ve ünlü "Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur" sözünün geçtiği konuşmayı hatırlattı. Atatürk'ün konuşmasına baktığımızda, Adana'lı esnaflara verilen mesaj şu; Türkiye daima Türklerindi. Sonra Romalılar, Ermeniler falan işgal etti, önce Romalıları buradan püskürttük, büyük devletler kurduk, sonrasında Ermenileri buradan sildik. Hakları falan yok, hepsi orospu çocuğu. Bu konuşma ne zaman yapılıyor? Yüzbinlerce Ermeni'nin zorla evlerinden çıkartıldığı, öldürüldüğü, tecavüz edildiği, kimisinin de makul Türk komşularına sığınıp Türk gibi davranmak, müslüman olmak zorunda kaldığı yıllardan sadece birkaç sene sonrası. Sağ kalanlara da mallarının iade edileceği taahhütü verilmiş, Mustafa Kemal'in Osmanlı'da önemli göreve getirilmesinin bir nedeni de, Ermeni kırımında suçlu komutanlar arasında bulunmamasıdır. Mustafa Kemal, milli mücadele yıllarının ilk döneminde, bizzat kendisi, bu katliamda suçlu olanların cezalarını çekeceğini söylemişti. Fakat ipleri eline alınca, Ermeni kırımının çıkış noktası sayılabilecek Adana'da, bu manidar konuşmayı yaptı. Ki burada küçük bir parantez açmalıyım, soykırıma uğramış insanların, nefret kustuğumuz Ermeni çeteleri ile tek ortak noktaları Ermeni olmaktı, başka bir deyişle, masumlardı ve hiçbir şekilde onlara iktidardaki komutanların yaptıkları aklanamaz.

Atatürk'ün yaptığı konuşmanın tarihsel yanlışlığını, yani aslında Türklerin bu toprakları istila edip devlet kuran en son millet olduğunu bir kenara bırakıyorum. Sorgulamak istediğim konu şu: Bir ülke, bir toprak parçası, bir kişiye, zümreye, millete ait olabilir mi? Yani İsrail'in "kutsanmış toprak" olarak gördüğü ve gerçek sahibi olduğunu söylediği yerde Araplara uyguladığı zulüm meşru mudur, veya Türkiye'nin Türklere ait olması, Almanya'nın Almanlara ait olması gibi bir durum sözkonusu mudur?

Bunu kişisel anlamda düşünürsek, ticari bir mal olmayan, üzerinde kimsenin bir emeğinin olmadığı bir arazinin para karşılığında zimmetlenmesine, bunun nesilden nesile miras yoluyla geçmesi hakkına karşıyım. Doğal kaynakların, arazilerin, üzerinde kendi emeğimizin olmadığı hiçbir şeyin sahiplenilemeyeceğini savunan birisiyim. Kişilerin özel mülk sahibi olması, bu mülkiyetin miras yoluyla gelecek nesillere geçmesi, insanların genel tarihine kıyasla, yeni keşfettikleri bir şey ve günümüzde, kapitalist sistem gereği düzen böyle işliyor. Yine de, insan yapımı ürünlerin, araçların kişiye özel mi, yoksa topluma ait mi olması gerektiği, özel mülkiyet korunacaksa bu dağılımın nasıl yapılacağı, mülkiyet kavramı kalkıp ürünlerin tüm topluma ait olması, yani kişilerin şahsa ait hiçbir şeylerinin olmaması ama aynı zamanda üretilen her şeye herkes kadar sahip olması durumunda mekanizmanın nasıl çalışacağı gibi konular, kapitalizme alternatif geliştirilmiş sistemlerde tartışıladursun, benim taviz veremeyeceğim tek konu, doğal kaynakların kişisel mülkiyet kapsamına giremeyeceğidir. Belli süreler için belli kişiler kullanabilir, lakin zimmetleyemez, miras yoluyla aktaramaz.

Bunu devletler anlamında düşünürsek: Hiçbir çizilmiş sınırın gözümde bir değeri yoktur. Hiçbir toprak parçası, hiçbir ülke, bir millete, bir ırka dahil olamaz. İkincisi, "Türkiye Türklerindir" sözü bu ülkede yaşayan Ermeniler, Kürtler, Rumlar, Araplar gibi pekçok unsura olduğu kadar, Türklerin ezilen sınıfına da hakarettir. Çünkü sınırlar, zaten burjuvazi için yok. Onlar, istediği yere gitmekte ve buralarda kendi evlerinde hissettirilme şansına sahipler. Sınırlar, ezilen sınıfı kontrol altına alıp daha kolay yönetmek için konulmuş çiftlik çitleridir adeta. Yani dünyayı milletlere bölmek, toprakları da onların üstüne zimmetlemek, bir ilüzyondur ve Almanya Almanlarındır, Türkiye Türklerindir demek, her ezilen sınıfı kafese kilitlemektir. Sistemi yönetenler bu ilüzyonun bilincindedirler ve ezilen sınıfı bu şekilde kontrol altında tutarlar. Siz "burası benim" dersiniz ve o toprağı "kazanılmış" olarak görürsünüz, belki o toprak parçasını dünyanın diğer yerlerinden üstün görür, orada yaşamaktan gurur duyarsınız, lakin farkında değilsinizdir ki aslında dünya sizindir, ve ezilen sınıf, siz, biz, hepimiz, dünyanın kendisi bizizdir lakin kendi kendimizi bu kalıplarla kafese tıkıyoruz.

Lafın kısası, "Türkiye Türklerindir saçmalığıdır" sözüne, bir Türk olarak katılıyorum ve internet faşizanların iddia ettiği gibi, "her Türk'ün vereceği tepkiyi" vermiyorum. Bu ülkede (Her ülkede olduğu gibi) herkes, Türk olduğunu söylemeden yaşamaya, istediği dili konuşmaya, istediğine inanmaya özgürdür. Eğer devlet tarafından, toplum tarafından bir kısıtlama varsa, bu baskıdan derhal kurtulmak gereklidir.

Bunları savunurken, düşüncelerimi de annemin ilişkiye girdiği adamın, yani babamın kökenine göre oluşturmuyorum. Diyelim ki düşüncelerimi kökenime göre temellendiriyor olsaydım ne olurdu? Bunun cevabını da aylar önce yazdığım "Aslını İnkar Etmek" yazısında vermiştim. Aşağıya bu yazıyı iliştiriyorum, isteyen okusun. İyi haftasonları.


Aslını İnkar Etmek
"Soyunu inkar etmek" hep utanç kaynağı olmuştur. Mesela Emir Kusturica Türkiye'ye geldiğinde Bosna katliamının abartıldığını söylemesinden çok, nasıl da kendisinin aslen Bosnalı olduğu yazılıyordu. Yani Sırp olsa, inkar etme hakkı vardı da, "bu nasıl Bosnalı" sorusunu tartışıyordu medyamız. Gerçi o da saçmaladı, Bosnalılar aslında Osmanlılar'ın işgali sonrası müslümanlaşan Sırplardır dedi. Dediği doğruydu, lakin buradan Sırpların da aslında Slavlar olduğu, daha öncesinde Avarlar olduğuna gidersiniz, işin içinden çıkılmaz. Yani bir bakıma da Kusturica'ya göre, Sırp olduğunu inkar eden Bosnalılar da soyunu inkar etmiş oluyordu. Vay böylelerinin haline!


İlkokulda "nerelisin" sorusunu hiç anlamazdım. İstanbul'da doğup büyümüş birisi olarak, İstanbul'luyum derdim. Tabi akabinde gelecek "Ya baban?" sorusuna da alışkındım. Dedeleri bile İstanbul'lu olan birisi olarak İstanbul'lu olduğumda ısrar ederdim. Bir keresinde bir öğretmenim "İstanbul'lu olamazsın. Öyle olsan ya çingene ya Rum olman gerekirdi" demişti. Sanırım benim gibi örnek bir öğrencinin Rum ya da çingene olma ihtimalini düşünmek bile istemiyordu, Allah'tan benim de bildiğim kadarıyla Rum ya da çingene bir akrabam yoktu ama öyle olmak kötü bir şey miydi? Hem babaların, dedelerin kökeni önemliyse, herkes tek kökenden gelmiyor muydu? Ben bu soruları sorardım hep. Türk olduğum için, travma yaşamadan sorabiliyordum bunları lakin her arkadaşım öyle şanslı değilmiş. "Nerelisin?" sorusuna Siirt'li cevabını verince öğretmeninden "pis kürt" karşılığını alan arkadaşım var örneğin.


Soy ve ırk, ne kadar önemli?
İlk insan ırkı, 200.000 yıl önce Afrika'da ortaya çıktı. Bahsettiğim insan, anatomik olarak, iskelet ve beyin yapısı olarak, görünüş olarak, senin benim gibi modern insan. O ilk insandan geriye gittikçe insana daha az benzeyen, 7 milyon yıl önce şempanzelerin ve bizim ortak atamıza giden tonlarca fosil var. Bu, tam insan olmayan atalarımızın yaptığı aletler, silahlar var. Hatta yaratılışçı kesim, bunları "alet yapmış maymunlar" olarak açıklıyor. Biz üstünüz ya, bu tam da insan olmayan canlılar bizim atalarımız olamazlar, haşa!


Lakin artık bilimin geldiği nokta, aletlerle de açıklanmıyor. Bir primat düşünün; Orangutanların, gorillerin, bizim ve şempanzelerin atası. Sonra bu primatın torunlarının torunları giderek farklılaşıyor, orangutanların ataları, gorillerin, şempanzelerin ve bizim ortak atamızdan ayrılıyor. Sonrasında gorillerin ataları, şempanzelerin ve bizim ortak atamızdan farklılaşıyor. En sonunda ise bizim atalarımız, şempanzelerin atalarından ayrılıyor. Ve tüm bu farklılaşmaların tarihleri dahi, günümüzde moleküler biyolojinin ışığında belirlenebiliyor, aletler ve fosillere gerek bile kalmadan. Yani günümüzdeki maymunlardan gelmedik, modern maymunlar da en az insan kadar komplike ve mutant canlılar. Hepimiz toptan, primatların atası olan, 65 milyon yıl önce yaşamış Plesiadapis'ten geliyoruz. Bunları biliyoruz çünkü bilim, tüm canlıların DNA'larını inceleyebilir, o DNA'ların arasındaki uzaklıkları ölçebilir ve ayrılma tarihlerini saptayabilir, bu değişimlerin ne koşullar altında oluştuğunu tahmin edebilir hale geldi.


Başa dönersek, 200.000 yıl önce Afrika'da ortaya çıkmış insanların bir kısmı, 80.000 yıl kadar önce Afrika'dan çıkıp, Kızıl Deniz'in güneyinden Asya'ya geçmiş. Kimi orada kalmış, kimi devam edip 20.000 yılda Avustralya'ya ulaşmış. Kimi de Hindistan üzerinden Kuzeybatı'ya dönmüş, 40.000 sene önce Avrupa'lı olmuş. Bir kısmı da Kuzey'e gitmiş ve 12-13.000 yıl önce Amerikalı olmuş. Kimi zaman maceraperest olduklarından, kimi zaman iklim koşullarından yapmışlar bunları.


İnsanlar Afrika'dan ayrılmadan önce nüfuslarının 10.000 kadar olduğu biliniyor. Afrika'dan çıkanların sayısı belli değil, ama keşfedilen fosillere baktığımızda, 50 kişi kadar az sayıda olabilirler. Şu an Afrika'da yaşayanların dışında herkes, bu 50 kişinin torunları. Yani hepimiz çok çok yakın akrabayız. Bu insanlar Afrika'dan ayrıldıklarında aynı dili konuşuyorlardı. Bu dil de Türkçe değildi.


O günden bugüne kadar da insanlar anatomik olarak evrimleşmedi. Yani ten renkleri, göz renkleri, simaları değişti, lakin yeni bir insan türü ortaya çıkmadı. Halbuki daha birkaç onbin yıl önce, farklı insan türleri vardı. Bu insan türlerinin beyin kapasitesi, iskelet sistemi, anatomik yapıları farklıydı, soyları tükendi. Bugün "ırk" denen bir şey varsa, insan ırkı vardır çünkü yeryüzündeki tüm insanlar aynı türdür.


Bunu neden söylüyorum? 1930'lu yıllarda oluşturulan ve bugün hala TDK'nın sitesinde yayınlanan, Türkçe'nin tüm dillerin atası olduğunu iddia eden Güneş-Dil Teorisi'nin, yine aynı yıllarda oluşturulan, tüm medeniyetin Türklerin dünyaya armağanı olduğunu iddia eden Türk Tarih Tezi'nin, "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünün, Türk olmama rağmen bir üst kimlik olarak "Türklük" teriminin bana ne kadar uzak olduğunu belirtmek için. Her kültür, her dil, okyanustaki balıkların çeşitliliği gibidir. Hiçbiri, diğerinden üstün değildir. Dünya üzerinde tek kişinin konuştuğu dil bile, milyonların konuştuğu dil kadar değerlidir, ne az, ne fazla. Dilinizin kaç insan tarafından konuşulduğu o dilin değerliliğini değil, biraz da sizin yayılmacı politikalarınızda, sömürgecilikte, asimilasyonda ve savaşta ne kadar iyi olduğunuzla alakalıdır.


Hiçbir kültürün yok olmasını istemeyeceğim gibi, Türk kültürünün de yok olmasını istemem. Ya da kültürlerin yok olmasını istiyorsam, Türk kültürü de yok olmalıdır. Lakin, Türklük adı altında başka kültürlerin yok edilmesine, Türklüğün yüceltilmesine sonuna kadar karşıyım. Hatta ileri gidiyorum, ve Türk diye bir ırkın olmadığını söylüyorum. Tüm ırkları reddettiğim gibi. Bir bakıma, "soyumu inkar ediyorum". Çünkü milliyetlere bölünmenin, X ırkından olduğunu iddia etmenin gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu biliyorum.


Bu bağlamda, aslımızın "insan" bile olmadığını söylüyorum. Yukarıda açıkladım, maymundan gelmiyoruz, bir bakıma zaten maymun türüyüz, primatız. Primatların içinde en komplikesi değiliz. Fiziksel olarak çoğundan eksik yönlerimiz var, sadece gelişkin bir beynimiz var ve dolayısıyla daha komplike diller, iletişim yolları geliştirmişiz. Primatlar da memelilerin bir kolu ve dolayısıyla aslımın "insan" bile değil, primatlar olduğunu, bir memeliden ötesi olmadığını söyleyebilirim.
Hatta şaşırtıcı gelebilir lakin moleküler biyoloji ışığında biliyoruz ki, hamsinin DNA'sı bile insanınkinden çok farklı değil. Hamsiyle de ortak bir atamız var. Aslında, dünyadaki tüm hayvanları incelediğinizde, hepsinin, aynı şeyin farklı şekillere bürünmüş hali olduğunu gözlemleyebiliriz. Zaten kökenimiz aslen tek hücrelilere dayanıyor. Yaşam, 4 milyar yıl önce basit hücrelerle başladı. 2 milyar yıl önce kompleks hücreler ortaya çıktı, 1 milyar yıl önce çok hücreli varlıklar oluştu ve 600 milyon yıl önce hayvanlar ortaya çıktı. Yani ben aidiyetimi Türklüğe, insanlığa, primatlara, memelilere, hamsiye, hayvanlar alemine dahi değil, o basit hücreli hayata bağlıyor, onun da gelişim sürecini dikkate aldığımda, evrendeki tüm varlıklara ait olduğumu söylüyorum.


Bu yüzden çiçeklerden, böcekten, bakterilerden o kadar farklı olmadığımızı, bu düzenin bir parçası olduğumuzu söylüyorum. Hayvanlara karşı işlenen suçları dahi insanlara işlenen suçlardan ayrı tutmuyorum. "Türklük" uğruna, vatan uğruna öldürmeyi, Türklük, Boşnaklık, Sırplık gibi terimleri kendimden ne kadar uzak gördüğümü umarım anlatabilmişimdir.


İnsanın seçemediği tek şey olan milliyeti üzerinden eleştirilmesini bırakın, milliyet kavramının bir yalandan, ilüzyondan ibaret olduğunu söylüyorum. Kendimi o tüm canlıların evrildiği basit hücreye ve onu oluşturan evrenin bileşenlerine ait gören ve herhangi bir hayvandan farklı olmadığımı söyleyen biri olarak, insanların sonradan ekonomik çıkarlar uğruna uydurduğu "milliyet" kavramının gerçek olmadığını söylüyorum. Bunların bağlamında felsefi ve siyasi görüşlerimi ortaya koyunca da "Sen ne biçim Türksün!" deniyor genelde.


Ben Türk'üm demiyorum zaten, insanlar öyle demiş. Ben "insanım, primatım, basit hücreden evrilmiş milyarlarca canlıdan biriyim" diyorum.
Bana "aslın" diye dayatılan aslımı inkar ediyorum yani. Bunu da "Bosnalılar aslında asimile olmuş Sırplardır" gibi bir argümanla yapmıyorum. Ben "aidiyet" kavramının yalan olduğunu söylüyorum. Yani yeryüzünde utanılacak ya da gurur duyulacak bir ulus olduğuna inanmıyorum.

Not: Afrika, 50 milyon yıl sene sonra Avrupa'ya çarpacak ve birleşecek. O zaman Türkiye de dahil, akdeniz ülkeleri bir sıradağa dönüşecek. İtalyanlar, İspanyollar nasıl kaçışacaksa, Türkiye Türklerindir diyen Türkler de bu söylemin ne kadar boş olduğunu anlayıp, tüm dünyanın bir bütün olduğunu görüp, ülkelerin hiçbirinin diğerinden daha kutsal olmadığını anlayıp, öyle kaçışacaktır (Tabi o zaman resmi adı Türkiye olan bir ülke kalmış olursa). Bu da bana ironik geldiğinden belirteyim dedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder