İbrani dinlere inanmamamın başında ilk olarak, bu dinlerdeki yaratıcı betimlemelerinin kainatın içinde olduğu duruma uymaması geliyor. Bu dinlere karşı ikinci problemim ise, muhtemelen cehennem konsepti. Cehennem, benim açımdan, tanrı adına işlenmiş ve işlenen cinayet ve kırımlardan çok daha aşağılık. Kesinlikle cehennem, olabilecek en zalim toplama kampı - Nazi toplama kampları bile dinlerin tarif ettiği kadarıyla, cehennemin yanında cennet kalıyor. Kuran'ın "Susuzluktan feryat edildiğinde yüzlere erimiş metal gibi bir sıvının akıtılacağı" (Kehf Suresi, 29) yer diye nitelendirdiği, İncil'e göre bir ateş gölü olan bir mekanın İbrani dinlerdeki yerini ve cehennemin bu dinlerdeki en kötü koşul olduğunu inkar edemeyiz. Bunun ışığında, İbrani dinlerin tanrısının tapınmaya layık olmadığını dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım.
Gayet insansal bir soru sormak istiyorum: Hepimiz, Müslüman da olsak, Hıristiyan da, ateist de, eğer bir tanrı varsa, onun düşündüğümüz herşeyin üzerinde olacağı konusunda hemfikir miyiz? Hissettiğimiz her ne duygu varsa, (İslam'a göre onun 99 sıfatının tecellisinden dolayı da olsa, Hıristiyanlığa göre, tanrının kendi imajında yaratılmamızdan dolayı da olsa), tanrının tüm bu duyguları bizden çok daha fazlasıyla hissetmesi, hatta tanrının sezisinin sınırsız olması gerekmez mi? Yaratılmış her şeyin yaratıcısının tanrı olduğunu düşünürsek, bunun böyle olduğunu güvenle söyleyebileceğimizi düşünüyorum. Yaratıcının sıfatlarının yaratılana tecellesini düşünürsek, bir annenin çocuğuna olan merhameti, yaratıcının rahmetinin tecellisi olmalı. İşte sorgulayacağım ilk nokta bu olacak; Şahsen ben annemin, ona şu an kalkıp yapabileceğim en büyük zararı versem dahi, yine de benim iyiliğimi isteyeceğinden, beni incitmeyeceğinden eminim. Neden? Çünkü ben onun eseriyim. Onu sakatlasam da, ona hakaret de etsem, onun beni yine de seveceğini, içgüdüleri gereği beni korumak için can atacağını güvenle söyleyebilirim. Pek çoğunuzun ebeveynlerinin, hatta hayvanların dahi bu şekilde davranacağını biliyorum. Şimdi şu soruyu soruyorum, tanrı bizi "iman eksikliği" gibi önemsiz bir şey için cehennem cezasına mahkum ediyor. Eğer tanrının, dini literatürde "mahluk" olan bir anne kadar bile merhameti olsa, cehennem var olur muydu? Gerçekten merhametli olan, hatta "Merhametlilerin en merhametlisi" olduğunu söyleyen bir varlığın, kendi eserini ebedi işkenceye mahkum etmesi düşünülebilir mi?
Ama İddia Edeceksiniz ki, "Tanrı Adildir"
Tanrının adil olduğu, sırf adil ve merhametli diye her yarattığını cennete sokmayacağı gibi bir bahane var. Buna karşın soruyorum; Bir ebeveynin adalet arzusunun, merhametini bastırması kutsanacak bir olay mıdır? Daha önemlisi, cehennem adil midir, yoksa açıkça zalim ve olağan dışı bir cezalandırma şekli mı? Kuran'da adaletin tanımı açık; Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, yaraya yara, yani kısas. Kısas hakkını bağışlamak da öğütleniyor (Maide Suresi, 45). Mantıklı her insan gibi, sonsuza dek yakma tarzı bir cezalandırmanın işlenebilecek en kötü suçlar için dahi adil olduğunu düşünmüyorum - Soykırım, işkence, tecavüz gibi istisnalar olabilir fakat yine de ebedi yanma cezası aşırı. Aşırı dayak gibi çocuk istismarına giren suçlardan dolayı bile pek çok devlerin ailelerin ellerinden, çocuklarını alma yetkisi var. Tanrı, mantığın, ya da rahim davranış diye algıladığımız şeyin üzerinde mi? En nihayetinde tanrı, yarattıklarının çoğunu ateşe atıp, derileri piştikçe azabı aralıksız tatsınlar diye tekrar tekrar deri yaratıp yakmaya devam ediyor (Nisa Suresi, 56). Buna en yumuşak tabirle istismar denemez mi? Aynı durum diğer dinlerde de var. Ama her dinin mensubu, zalim bir tanrıya ibadet etmeye devam ediyor.
"Özgür İrade" Diyeceksiniz
Deniyor ki, ben özgür irademle cehenneme gidip gitmeyeceğime karar verebiliyormuşum. Sonuçlarından korktuğunuz bir şeyin "özgür" olduğunu düşünebilir misiniz? Bu, özgürlüğün tanımıyla tamamen çelişiyor. Başınıza silah dayasam, cüzdanınızı bana verip vermemekte özgür olduğunuzu ama bana karşı geldiğinizde sizi öldüreceğimi söylesem, bir seçeneğinizin olduğunu hisseder miydiniz? Tabi ki hayır. Ortada karşılıksız alınan/verilen bir şey olduğunda "özgürlükten" bahsedebiliriz. Özgür irade konsepti bu noktada kendi kendini baltalıyor. Buna "koşula bağlı irade" demek daha doğru bir ifade olur.
Kaldı ki, ilahi kitaplara bakıldığında, tanrının özgür iradeye aykırı sözlerini görebiliyoruz. Örneğin Kuran'ı ele alalım. İslam'daki genel kader görüşüne göre, Allah için mekan kavramı olmadığından, yarattığı şeyin ne yapacağını önceden biliyor ve kadere yazılıyor, ama yaratılan, yapacaklarını özgür iradesiyle yapıyor. Kader, sadece Allah'ın bilmesi ve kuluna müsaade etmesinden ibaret de denilebilir. Yani özgür irade var, Allah'ın onayı var ama daha yaratılırken yazılıyor çünkü Allah biliyor. "Bunları yapsın" diye yazmıyor, bunlar olacak diye yazıyor, çünkü bilgisi sonsuz. Lakin bunla çelişen, Allah'ın kimilerinin "sırf cehennemi doldurmak için kalplerini mühürleyip kasten Kuran'ı anlamamaları için anlayışlarını kapattığına" dair ayetler var. Buyrun:
Maide Suresi, 41: Allah, kimin azaba uğramasını istemişse, artık sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemeyi istemediği kişilerdir.
Hud Suresi, 118-119: Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.
Nahl Suresi, 37: Sen onların doğru yola erişmelerine aşırı istek göstersen de şüphesiz Allah saptırdığı kimseyi doğru yola iletmez. Onların yardımcıları da yoktur.
Araf Suresi,179: Andolsun, biz cinler ve insanlardan kalpleri olup, onlarla kavrayan; gözleri olup, onlarla görmeyen; kulakları olup, onlarla işitmeyen bir çoğunu cehennem için yaratmışızdır. İşte onlar hayvanlar gibi; hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar, gafillerin ta kendileridir.'
İsra Suresi, 46: Kur’an’ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız.
Fatır Suresi, 8: Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir.
Öyle ki, İslam tarihinde mutlak kaderi reddeden Kaderiyye mezhebi de, tam tersine insan iradesini reddeden Cebriyye mezhebi de vardır. Kuran'dan iki sonuç da çıktığı için "İkisi de doğru" diyen alimler de vardır. Durum, Hıristiyanlık'ta da farklı değil. Buna rağmen, cehennemi tanrının rasyonal ve adil bir azabı olarak gören Hıristiyan ve Müslüman arkadaşlarla tartışma hoşnutsuzluğuna girmişliğim çok oldu. Ortak inanç şu; Tanrının yarattığı cehenneme girmek, bir cezadan çok, gönüllü olarak yapılanların bir sonucudur. Yani, Allah'ın sevgili kulları olmak yerine cehennem mahkumları olmayı biz seçiyoruz. İlginç bir fikir bu. Lakin, cehenneme girmek için birini incitmemize gerek yok. Tüm yapmamız gereken, İslam'dan haberdar olup müslüman olmamak, Hıristiyanlığa göre de, İsa'dan haberdar olup onu mesih olarak kabul etmemek. Ne kadar erdemli, ahlaklı olduğunuzun, ne kadar iyi işler yaptığınızın, insanların ve gelecek nesillerin yaşadığı ortamı güzelleştirmek için çabalamanızın anlamı yok (Ki bunların tam zıttını yapan ama Allah'a inanan birinin affedilip cennete girme şansı var). Bunların ışığında, "özgür iradeyle girmek" argümanı mantığa aykırı. Aynı argüman, Hitler'e karşı çıkanları toplama kamplarına yollamayı aklamak için de kullanılabilir. Onlar da Hitler'e biat etmedi, böylelikle ölmeyi seçtiler. Neden Nazileri, mahkumların kararı için suçluyoruz? Neden tanrıyı, "kalpleri mühürlenmiş olanların" (Bakara Suresi, 7) seçimleri için suçluyoruz?
Ya öyle bir yer varsa?
Pekçok insanın sırf bu yüzden inandığını biliyorum. "Doğru değilse kaybedecek bir şeyim yok." Sırf bu korku yüzden dindeki tüm çelişkiler, adaletsizlikler kolaylıkla örtülebiliyor. Tabi burada bir paradoks var; İnandığımız için mi korkuyoruz, korktuğumuz için mi inanıyoruz? Bunun belli bir cevabı yok. Ben ne inanıyorum, ne korkuyorum. Doğruysa da, gayet adaletsiz bir mekan olan, sırf "Cehennemi günahkarlarla dolduracağım" sözünü gerçekleştirmek için, Allah'ın, uğruna kendisinin sevmediği insanların anlayışlarına perdeler indirdiği bu yere ahlaklı, dürüst, nispeten iyi biri olmama rağmen atılacak ve ebedi cezaya tabi tutulacaksam, arkamı döner, gururla girerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder