Bir gazete haberinin yarattığı etki benim kulağıma geliyorsa, o haberin etkisi gerçekten büyük olmuş demektir. Çünkü gazete okuyan birisi değilim; popüler medyaya harcayacak zamanım da yok. Fakat Haber Türk'ün 7 Ekim günkü ses getiren sürmanşetini duydum ve baktım. Sürmanşet, bana bu yazıyı, daha fazla zamanım olduğu bir gün yazdıracak nitelikteydi; yalnız, gazetenin genel müdürü olduğunu öğrendiğim Fatih Altaylı'nın iki savunma yazısını okuduğumda dayanamadım ve şu yoğun anımda bu yazıyı yazma kararı aldım.
Altaylı'nın bahsettiğim yazıları Rahatsız oldunuz değil mi? ve Özür dilerim. Altaylı bu yazılarında, topluma ayna tuttuğunu, resmi herkesin gözüne soktuğunu söylüyor; yani, kendisi bunun bir sosyal sorumluluk eylemi olduğunu iddia ediyor. Yazıların yazıldığı üslupta ise, bir üste çıkma telaşı, topu karşı tarafa gönderme ve kendini aklama çabası var. Yani Altaylı, bıçağı kendisinin sokmadığını, bu resimden rahatsız olanların rahatsızlığının kadın şiddetinden bihaber olmalarından kaynaklandığını ve bu olayların vurdum duymazlıktan kaynaklandığını söylüyor. Buna göre "Suçlu = Resime tepki gösteren herkes + O bıçağı sokan adam" denklemi oluşuyor.
Öncelikle kafamızı kaldırıp bakalım. Şiddet; habercilikte, sinemada, sanatta ne kadar kullanılıyor? Beş sene önce Irak işgali sırasında çekilmiş bir haberi anneme izlettiğimde, kadın bayılmıştı. Bazı filmlerde tecavüz sahnesi öyle bir sarsıcılıkla veriliyor ki, bir hafta kendinize gelemiyorsunuz. Nice tiyatro eserleri var, gerçekleri yüzünüze çarpıyor. Samimiyetle çekilmiş savaş, kıtlık, şiddet fotoğraflarına bakarken ağlayabiliyorsunuz. Ben de burada kurgu olsun, gerçek olsun onlarca eser ismi verebilir, görüntü yükleyebilirim. Yani amaç şiddeti, gerçeği, görmekten kaçındıklarımızı gözümüze sokmaksa, bunlar çokça yapıldı, yapılıyor ve bakış açımızda devrimlere neden olabiliyor. Bu çalışmalar ve eserler o kadar samimi ve vurucular ki, izlerken veya okurken "Bunu nasıl yayınlarlar" diyebilecek kadar bile düşünemeyiz, çünkü sarsılırız, belki de sadece izlerken değil, her hatırladığımızda sarsılıyoruz çünkü dünyada olan olaylar, insanoğlunun yaptıkları alışılacak türde şeyler değil. Ben en az on sene önce izlediğim, tilkilerin canlı canlı derilerinin yüzülmesi görüntüsünü hala unutamam ve benzer her yeni görüntüyü gördüğümde en az ilk seferki kadar sarsılırım.
Gelelim 7 Ekim günü yayınlanan o sürmanşete. Ben bunun umuma açık oluşunu, çocukları etkileyebileceğini falan eleştirmeyeceğim. Bu, bir günlüğüne, gazetenin üzerine +18 yazıp çözülebilecek bir durumdu. Ben resmin bir gazetede yayınlanabileceğinden fazla vahşet içerdiğini de savunmuyorum. Savunduğum şeyin, biz bireylerin yüzüne bu sistematik suçun, bu devlet suçunun, bu toplum ayıbının daha çarpıcı, daha samimi ve daha etkili bir şekilde vurulması gerektiği olduğunu az sonra yazacağım. Ben, daha farklı bir soru soruyorum: Neden bu sürmanşet o kadar çok ses getirmiş, daha doğrusu, genel müdürü savunma yapmaya zorlayacak kadar ters tepki almış olabilir (Gerçi ters tepki ve savunması bile bir reklamdır)? Yukarıda değindiğim ve uzun uzun örneklendirebileceğim işler ile bu sürmanşeti/resmi karşılaştırdığımızda farklar olmalı. Fark, resimde değil; ancak, resmin üstündeki yazılara ve resmin etrafına bakıldığında gerçekten de diğer samimi işlere göre büyük farklar var. Birkaçı şöyle:
Fark 1:
"BUGÜN
Dolu dolu...
iddaa
EKİNİZ BEDAVA" (Sürmanşetin sol üst köşesinde)
Fark 2:
"YARIN HERKESE
6 adet CARS STICKER
ve POSTER" (Sürmanşetin üstünde)
Fark 3:
"PAZAR
6 adet CARS STICKER
ve POSTER" (Sürmanşetin üstünde)
Fark 4:
"STAR WARS, GORA, HELLO KITY ve MISSIE
Her biri 39 KUPONA
SON FIRSAT
İLK KUPON PAZARTESİ
DİKKAT! Son fırsat kapmanyası ön seçenekli değildir. Kampanyaya katılanlar eğitim setlerinden herhangi birini almayı kabul ederler." (Sürmanşetin sağ üst köşesinde)
Şimdi, sayın Altaylı. Zurnanın zart dediği yer burası. Savunma yazınızda, bir haber yayınlamadan, "bu benim yakınım olsaydı" diye düşünüp ona göre davrandığınızı iddia ediyorsunuz. Sizin bir yakınınız bu şekilde öldü mü? Bir ceset resmi koyacaksanız, resmin etrafı da bu matemi yansıtmak durumundadır. Peki siz resmin etrafını neyle dolduruyorsunuz? 39 kuponluk reklamlarla. Kendinizi o cenaze evindekilerin yerine koyup, o matemi hissetmek bu mudur? O kadının yakınları, bu rezaleti gördüğünde ne düşündüler, sormaya tenezzül ettiniz mi? Ya bu kadının çocukları?
Ayrıca, olay sadece resmin etrafındaki "İLK KUPON PAZARTESİ" bezemelerinden ibaret değil. Resmin üzerindeki "GÜNÜN OLAYI" damgasına ne diyorsunuz (Fark 6)? Ya manşetin yanındaki özeti okuduğumuzda karşımıza çıkan "Devamı sayfa 27'de" ibaresine (Fark 7)? Peki haberin başlığı?
FARK 8:
KADINA ŞİDDETTE SON NOKTA (Başlık)
Sizin için madem bu bir sorumluluk meselesiydi, resmi böyle ucuz başlıklarla, kuponlarla, iddia eki reklamlarıyla neden bezediniz? İşte yukarıda bahsettiğim, vahşeti gözümüze sokarak bizi sarsan haberler ve eserlerden bu konuda ayrılıyorsunuz. Bakın, samimiyetle bu resmi yayınlayacak insan, o gün simsiyah bir gazete basardı, bir günlüğüne reklamlardan feragat ederdi ve sadece bu resmi koyardı. Sözün bittiği yer derdiniz ve hiçbir sözcük dahi ekleme gereği duymazdınız, o gün gazetenin tek haberi bu resim olurdu. İşte o zaman bir şeyler belki yüzümüze çarpardı ve hiç kimse size sesini çıkartamazdı. "Ayna tutmak", "rahatsızlık vermek" ise mesele, haberi 27. sayfalara atmakla, resmin etrafını reklamlarla doldurmakla, resmin üstüne "günün olayı" damgasını vurmakla, "Kadına şiddete son nokta" gibi samimiyetsiz bir başlıkla olmaz bu iş. Olayı sunuş şekliniz buram buram ticari kaygı kokuyorsa, manşetin her yerinden samimiyetsizlik, kalitesizlik akıyorsa ve üzerine topu karşıya atmaya çalışan yazılarla kendinizi savunuyorsanız, kayış gibi deriniz olmuş demektir; size ne denirse densin, işlemez. İnsanlar farklı şekillerde dile getiriyor, "ama çok fazla bu resim" tarzında tepki verebiliyor olabilir. Fakat sorun, o resmin orada sırıttığı ve samimiyetsizliğinin metrelerce geriden farkedildiğidir. Herkes farkında ki, Şefika Etik'e sokulan o bıçak ve kadından akan kan, sizin cüzdanınızı şişiriyor ve amacınız da zaten buydu. Nuray Bezirgan'ı köşeye sıkıştırıp, kadının hayatını tehlikeye atarken de amacınız kâr ve ranttı. Bunu bile itiraf edemiyorsunuz.
Samimiysek, Vedat Türkali'nin eserini çarpıtıp, izleyenleri tahrik eden sözde tecavüz sahneleri çeken kapitalizmi, Fatmagül isimli şişme kadınlara gösterilen ilgiyi, erkek arkadaşının evinde 35 kişi tarafından tecavüz edilen kızın o evde ne işi olduğunu sorgulayanları, tecavüzün tecavüz mü zina mı olduğunu tartışan hakimleri, şiddetin ve tecavüzün bir numaralı nedeni olan ataerkil kültürü; kadınları güçsüz, kovalanan bireyler olarak yetiştiren ve onlara tüm değerlerinin kendilerini kocalarına saklamaktan ibaret olduğunu aşılayan dini tartışalım, insanların bakış açılarının siyasetçiler ve eğitim sistemi ile ilişkisini düşünüp konuyla diyanetin ilgisini görelim, sonra kapitalizm-ataerkil kültür-din üçgeninden bahsedelim. Tecavüzcülere verilecek cezadan önce, tecavüzcülerin neden var olduğunu soralım; aile içi şiddetten bahsetmeden önce aile kurumunun insanlara biçtiği rolleri, bu kurumun gerekliliğini ve kutsallığını tartışmaya açalım. Sorunları çözmeye kalkmadan önce, insanların nasıl ve neden bu hale geldiğinin cevabını arayalım. Hergün bu açılardan bakılabilecek onlarca olay oluyor, imkanınız ise bolca.
Fakat bunu yapamazsınız, çünkü bir eliyle sürekli yıkan, diğer eliyle çimento uzatıyormuş gibi davranan kapitalistlerden biri de sizsiniz ve ataerkil kültür-din-kapitalizm üçgeninin tepesindeki iktidarın değerlerini tartışmaya açmanız söz konusu olmaz. Kendinize sorun; samimiyetsizlikle, saygısızlıkla, kapitalist etiğinizin emrettiği biçimde oraya koyduğunuz o kurbanın resmi, kaç kişinin bakış açısını değiştirdi? Türkiye'de bugüne kadar kadının edindiği kazanımlar hep Batı kadınının kendi mücadelesi ile kazandıkları ile ilintiliydi ve hiçbir zaman o seviyeye çıkmadı. Bu tuttuğunuz ayna ile sizce Türkiye'deki femizim hareketine ne kattınız? Yazılarınızın altını sözünü ettiğim kavramlar ve değerlerle doldurup, topu başkalarına atmadan, toplumun neden şiddete eğilimli insanlar yetiştirdiği sorusuna cevaplar arasanız, belki okuyucu kaybederdiniz, ama kaç kişiyi değiştirebilirdiniz? Boş yazılarınızı doldurmanıza dair önerimden vazgeçiyorum; o resmin etrafını doldurduğunuz rezaletleri silip, o günlüğüne sadece o resmi yayınlasaydınız dahi kaç kişinin kadın sorununa bakış açısını değiştirirdiniz? "Bıçağı ben mi soktum kardeşim, kendinize bakın" tarzında bir yazı yazmak yerine, sadece "Şefika hanım, katiliniz hepimiziz. Toplumda her katilin, hırsızın, tecavüzcünün yaratıcısı biz, hepimiziz, şu yazıyı okuyan da dahil" diyebilseydiniz, daha çok kişiyi farklı düşünmeye itemez miydiniz? Fakat, birisinin bakış açısını değiştirebilmek ve onu etkilemek için, öncelikle kişinin kendisinin farklı bir bakış açısına ve vizyona sahip olması bir ön koşuldur, sanırım o da sizde yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder