5 Eylül 2011 Pazartesi

Çiçek-Böcek

Bir firma ihaleyi alır, kentin dört bir tarafı çiçeklerle bezenir. Kimi zaman bir aylık ömrü bile olmayan çiçekler sürekli yenilenir, böylece ihaleyi alan firma da kazanmış olur, çiçekleri diken (Eken diyemiyorum, çünkü tohum değil, ömrünü tamamlamakta olan olgun çiçekler oralara "dikiliyor") işçiler de kazanmış olur, Büyükşehir çalışıyor görünür, bu sirkülasyon sayesinde şehrin de sürekli süslü-püslü olduğunu gören vatandaş "şu güzelliğe bak, İstanbul gibi şehir yok be kardeşim" diye düşünür. Her yer güllerle, lalelerle bezenince, herşey güllük gülistanlık görünür, Lale Devri havasına girer. Ancak...

Sürekli çiçek ziyanı, o çiçeklerin yetiştirildiği toprak ve sonrasında ölümüne yakın zamanda getirilip üzerine ekildiği toprak ziyanı (Yani toprağın gereksiz işlenişi), cebimizden çıkan paraların üretici firma ve belediyeye yok yere aktığı gerçeği (Çiçek ekiminden ekmek kazandığını sanan işçi bile ona ödenen maaşın kendi cebinden çıktığının farkında değil), o çiçeklerin, 70'ine merdiven dayamış Ajda Pekkan'ın yaşlı suratını örtmek için kullandığı plastik cerrahi ve kozmetik ürünlerden ötesi olmadığını, yani şehrin nasıl yaşanmaz bir hale doğru gittiği gerçeğini örtmekten başka bir işe yaramadığı, kimsenin umrunda olmayan konular. Sonra Ajda Pekkan'ın gözünde 1000 dolarlık gözlüğü ve vücudunda bilmem kaç bin TL'lik kıyafet ve takılarıyla Somali'deki insanlarla poz verirken kara mizah örneği sergilediği gibi biz de Kültür Başkenti olmakla övünürüz.

İngilizce'de permaculture denilen bir kültürleme sistemi var, bizde de "kalıcı kültür" deniyor. Toprağa ve ekolojiye zarar veren tarımın aksine, doğal yöntemleri kullanarak, hiçbir suni müdahale olmaksızın doğal kaynakların kendini yenilemesini sağlayan ve böylece yerel ekosistemi zenginleştirerek sürdürülebilir yaşam alanları üretmeye yönelik sistemlerin bütünü olarak da tanımlayabiliriz. Tabiatı itibarıyla, ağaç dikimi buna yakındır ve meyve ağaçları da kendilerni dış müdahaleye fazla gerek bırakmayacak şekilde yenilerler. Önerim şu; tüm bu çiçek dikilen yerlere meyve ağacı dikilsin. Ben, Fatih ilçesinin yerlisi olarak buna uygun yüzlerce metrekarelik alan düşünebiliyorum: Eyüp'ten Eminönü'ye uzanan Haliç Parkı; sahilde restoranlara ve otellere dönüştürüleceği söylenen ve değerlenmesi beklenen (Alıcıları da hazırmış) düzinelerce vakıf evleri, arsaları; Edirnekapı Şehitliği, Saraçhane Parkı (Hatta karşısındaki Büyükşehir Belediyesi bahçesi), işe yaramayan yüzlerce bina, bu liste daha da uzar. Merkezdeki olabildiğince betonla doldurulmuş, son derece kalabalık bir ilçede bile bu öneriye uygun pekçok alan varken, herkes kafasını kaldırıp etrafa baksa, böyle sahaları farkedecektir (Ki çok kısa bir süre içerisinde kentleştirilecek olan, İstanbul sınırları içerisindeki devasa arazileri ve yeşil sahaları da hesaba katarsak, ne kadar büyük bir fırsatın kaçırıldığı görülebilir). "Kalıcı kültür" konusu, üzerinde kitaplar yazılmış, şehir yapılanmasını kökten değiştirebilecek, geniş bir konu ve ideal olarak orta ve uzun vadede, kent içinde uygulanılmasını savunduğum sistem o. Fakat, burada önerdiğim şey, pekçok ürünün yetişmesine olanak veren bir iklime sahip bir kentte, samimi olduğunuz takdirde atılması en basit adımlardan biri. Evet, bu yaşanmaz hale gelen, denizine girilmeyen, havası egzoz gazlarından solunmayan, kedi-köpeğin bile yaşam alanı bulmakta zorlandığı İstanbul'da dahi bu yapılabilir ve bir anda insan vücuduna en uygun yiyeceklerden biri olan meyve sorunu büyük ölçüde ücretsiz hallolabilecek noktaya getirilebilir. Alın size "çılgın proje."

Ama yapılmaz. Neden? Çünkü, ülkenin belli kesiminde çiftçiler, milyonlarca kişiye yiyecek yetiştirmeye zorlansınlar ki, o insanlar, çiftçilik yapmazlarsa hayatlarını sürdüremez konuma gelsinler ve böylece devlet, çiftçiliği de tekeli altına alsın ve onları bu işi belli ücretlere yapmaya zorlasın. Bu öneri gerçekleştirilmez. Neden? Nakliyeciler, hayatları boyunca şehirden şehire en zorlu şartlarda gıda taşımacılığına zorlansınlar ve bu işi yapmadıklarında yaşamlarını sürdüremeyecek konuma gelsinler, hem de yine devlet tekelindeki benzincilik sektörünü zengin ede ede. Bu arada bu nakil sırasında meyvenin hiçbir besin değeri kalmasın (Bazı meyveler dalından koparıldıktan birkaç saat içerisinde besin değerlerini hemen hemen tamamen yitirirler) ve vitamin eksikliğinden doğan pekçok hastalık dolayısıyla ilaç sektörü yürüsün. Bu teklif geri çevrilir. Neden? Bir adam, Allah'ın ıssız adasında kendi halinde yetişebilen muzdan, çocuklarına iki kilo alabilmek için 3-4 saat daha fazla çalışsın ki, hem bu adam disipline edilip törpülensin (Avamı çalıştırmak, insanları ehlileştirmek için Orta Çağ öncesinden beri kullanılagelen bir araçtır) hem de patronu biraz daha zengin edilebilsin ve baba bunu yapmayı reddederse, çocukları aç kalacak konuma düşsün. Bu projeye burun bükülür. Neden? Yeşilleştirilebilecek, doğru düzgün kullanılabilecek araziler, arsalar satılsın, sıcak para gelsin ve böylece "bu şehrin nüfusunu azaltmak için ne yapılabilir?" sorusu sorulmadan, "şehrin nüfusu artıyor, o zaman Çatalca'ya, Tuzla'ya yeni kentler yapalım, binalar dikelim" çözümüne gidilip, Ağaoğlu ve benzerleri daha çok kazandırılsın. Bu öneri basında yer bile bulmaz, tartışılıp geliştirilecek bir ortam sağlanmaz. Neden? "İş bölümü insan doğası için gereklidir; biri çiftçilik, biri taşımacılık, biri işçilik yapacak ki insanlık hayatta kalsın" masalını anlatmaya devam etsinler ve böylelikle, bu çarktaki bir dişli olarak görevini yapan o ihaleyi almış firma, çiçek ekimini her ay yenilesin ve belediyeyle el ele, kol kola zengin olsunlar. Biz de zengin belediyemize, devletimize, patronumuza köle olmaya, onlardan medet ummaya devam edelim. Basında kişisel anlamda Ajda Pekkan ve kokoşlar, kentsel anlamda İstanbul göğe çıkarılsın, alabildiğince.

Böyle bir projeyi vatandaş olarak, çevre mühendisiyle, işsiziyle siz gerçekleştirmeye kalksanız da yasalar, polis, devlet sizi engeller. Artık o geliştirmeye çalıştığınız toprak "kamu malı" olmuştur, siz kamunun dışındasınızdır ve "kamu" ile kastedilen o firmadır; oraya çiçeklerini ekmesi, yasal olan tek seçenektir. Böylece size bir masal daha gereklidir; "Her sokakta, mahallede, her köşe başında, koşulsuz uzanıp meyvesini alabileceğiniz bir ağaç olan tek mekan cennettir ve ona da ancak iyi, uslu bir vatandaş olduğunuz takdirde ölünce erişeceksiniz, bu fani dünyada onu kurmak imkansızdır ve böyle bir eyleme girişmek, delilerin, marjinallerin, sapkınların işidir."

Siz de şimdi bu masala inanmaya devam edin, rüyanızda da o güzel çiçekleri seyredin. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder